Geçmişle günümüz arasında bir kıyaslama yapıldığında; hırsızlığın ileri boyutu olan silahlı soygun, gasp ve kapkaççılık olaylarının eskisine göre çok büyük boyutlar kazandığı görülür. Kısa bir incelemeyle, bu olayların; bize, Amerika, Avrupa ve bazı uzak doğu ülkelerinden geldiği/bulaştığı kendiliğinden anlaşılır. Geleneksel aile yapısını kökten sarsan “çağdaş yaşam”ın, dolaylı olarak, bu tür olayların gelişmesinde önemli bir rolü olduğunu akıldan çıkarmamak gerekir. Zira, çağdaş yaşam felsefesi bu ülkelerde bizden çok daha önceleri başlamıştır. Aynı şeyin, fuhuş olaylarının artmasında da önemli bir etken olduğu göz ardı edilmemelidir. Bu felsefenin getirdiği yeni yaşam tarzının, yeni kuşaklar üzerinde; başkaldırı, sorumsuzluk, çıkarcılık ve ihanet duygularının gelişmesine, etik değerlerin yitirilmesine neden olduğu düşünülmelidir.
Hortumculuk, vurgunculuk, yağmalama ve rüşvetle ilgili skandallar da, bizden önce Amerika ve Avrupa ülkelerinde görülmüştür. Amerika’da 1967 yılında patlak veren “Loked Skandalı”nın bir ucu maalesef bize kadar uzanmıştır. Bizde, ilk olarak yaşanan büyük çaptaki yolsuzluk “hayali İhracat” olayıdır ve Loked Skandalı’ndan daha sonra görülmüştür. Her iki olay arasında büyük bir benzerlik vardır. Birincisine, Amerikan Devleti’nin üst kademesinde bulunan bazı görevlilerin adı karışmış, bizde ise bu yolsuzluk devletimizin başında bulunan zatın öz yeğeni tarafından gerçekleştirilmiştir. Bilgi, görgü ve ihtisas artırmak için yurt dışına gidenler arasında, galiba bu gibi pis işleri yapmak için ihtisas kazananlar da oluyor.
Özellikle Amerikan filmlerindeki vurdu/kırdıcılık, silahlı soygun ve gasp olayları, akıllara durgunluk verecek entrikalar, ahlaki zafiyetlerin ve aile içinde yaşanan etik dışı olayların sergilendiği filmler ve televizyon dizileri, gençlerimiz tarafından beğeni ile izlenmiş ve bunlara özenilmeye bile başlanmıştır. Bu konularda önlem almak hiç kimsenin aklından geçmemiştir. Bundan sonra alınacak önlemler de beklenen olumlu sonuçları veremeyecektir. Çünkü, artık, “Atı alan Üsküdar’ı geçmiştir.” Özentileri uğruna, bu olumsuzlukların gelişmesine katkıda bulunan ve hatta çanak tutanlar ne kadar övünseler haklarındadır. Bilerek veya bilmeyerek neden oldukları olumsuzluklar ülkemin gündeminde baş köşeye oturmuştur. Bu konuda, bazı derneklerimizin de büyük payları olduğu unutulmamalıdır. Başarılarından dolayı onların da kutlanması gerekir.
Yurt dışı seyahatlere çıkanlar bilirler, Londra, Paris, Berlin, New-York, Hong-Kong ve daha birçok büyük kentin, hayranlık duyulan güzellikleri yanında, arka cephede kalan varoşlarında bir insanın güven içinde dolaşması bile yürek ister. Hatta, başta New-York olmak üzere birçok kentte geceleri sokağa çıkılamaz hale gelmiştir. Gittiğimiz bir seyahatte, Paris’te, gezelim/görelim diye bindiğimiz bir metroda karşılaştığımız manzara, bizi bir hayli tedirgin etmiş ve bir an önce o ortamdan nasıl kurtulacağımızın endişesini yaşamıştık. O gibi yerlerde insanlar parası/pulu bir yana canlarını koruyabilmenin hesabını yapıyorlar. Bu durumlara bakılınca, bizimkisi devede kulak kalır. Ama, gereken önlemler bir an önce alınmayacak olursa, bir süre sonra dış ülkelerde görülenleri fersah fersah geride bırakacağımız kesin. Hatta; giyimlerde, argo konuşmalarda, seviyesiz hareketlerde ve sokak sevişmelerinde onları geçtik bile.
Bütün bunların önlenmesinde din ve ahlak eğitiminin önemi ve gereği kendiliğinden ortaya çıkıyor. Ancak, bu konuda da çeşitli hesapların yapıldığı bilinmektedir. Bir kesim bu tür eğitimlere kesinlikle karşı çıkarken, bir kesim de konuyu siyasi çıkarları açısından ele almaktadır. Bunlar yanında, gerici düşüncelerini gerçekleştirme çabasındaki olanlar da vardır. Oysa ki, konunun; Laik Cumhuriyet yasaları ve Atatürk İlkeleri doğrultusunda ele alınıp gerçekleştirilmesi mümkündür ve de gereklidir. Bu ülkede, uçlarda yer almayan ve aklı başında insanların sayısı çoğunluktadır ve devletçe gereken önlemlerin alınmasını istemekle kalmayıp, büyük bir sabırsızlıkla beklemektedirler.