Dr. Sadık Özen
YSST
YOLSUZLUK SORUMSUZLUK SAVURGANLIK TUTARSIZLIK
Ülkemizde, günlük makale yazmak için ortaya o kadar çok konu çıkıyor ki; doğrusu, insan hangi gün hangi konuyu ele alacağına karar vermekte zorlanıyor. Tam karar verirken, bir de bakıyorsunuz önünüze bir konu daha çıkmış. Maşallah, yerden mantar biter gibi. Bu durum ülkemizin dinamikliğini gösteriyor olmalı. Bir de, beklediği huzura bir türlü kavuşamadığından. Her gün birileri çıkıyor, ortaya bir şey atıyor ve yeni bir tartışma başlıyor. Aslında, bir ülkede, ulusal değerler dışında tartışmaların olması doğaldır ve düzeyli bir şekilde yapılırsa olumlu kazanımları da olur. Önemli olan, herkesin birbirine saygılı olması ve belli bir çizginin ötesine geçmemesidir. Ben, bu konuda gereken dikkati ve titizliği gösterdiğimi sanıyorum. Sayın Başbakanımız ortaya 3 Y (Yolsuzluk, Yolsuzluk, Yasaklar) formülünü koydu. Aslında 3 Y tek bir parantez içine alınır 1 Y (Yozlaşma) formülü konulabilir. Zira bu üç olumsuzluğun tek bir kaynağı vardır: o da yozlaşmadır. Ama ben konuyu biraz daha geniş ve ayrıntılı olarak ele almak istiyorum. Bunu yapmaya çalışırken, ortaya bir formül de ben atıyorum. YSST (Yolsuzluk, Sorumsuzluk, Savurganlık, Tutarsızlık) Sanırım, içinde bulunduğumuz durum bu şekilde daha iyi anlatılabilir. Sırasıyla, bunları ele alarak yorumlamaya çalışmak istiyorum. Aynı şeyi, benimle birlikte sizler de yapabilirsiniz. Eğer, katılmadığınız veya abartılı bulduğunuz şeyler olursa lütfen beni uyarın. Çünkü, amacım haksız eleştiriler yapmak değil, ulus olarak yaşadığımız olumsuzlukları gözler önüne serebilmek ve mümkün olabilirse bizi yönetenlere bir uyarıda bulunabilmek. Ben, bunu bir vatandaşlık görevi sayıyorum ve bu görevimi gücümün yettiğince yerine getirmeye çalışıyorum. Konu siyaseti ilgilendiriyor olsa da, benim bunları yazmakta siyasi bir amacımın olmadığını vurgulamak isterim.
İki buçuk yıl öncesine dönelim. Siyaset bir çıkmaza girmiş ve önü tıkanmıştı. Halkımız huzursuz ve tedirgindi. Umudunu yitirmek üzereydi. Yarından endişe duymaya başlamıştı. Erken seçim tek çare olarak görüldü ve vatandaşlarımız büyük bir istekle sandık başına gittiler. Birçok demokratik ülkeye parmak ısıran demokratik bir seçim yapıldı. Bir parti tek başına iktidara geldi. Halkımız sağduyusuyla hareket etmiş ve kötü siyasetleriyle ülkemizde birçok olumsuzluğa neden olanları işbaşından uzaklaştırmıştı. Yeni iktidar için, laiklik konusunda bazı kuşkular olsa da, bu değişim halk tarafından olumlu karşılanmıştı. Çünkü; bu partinin genç lideri, gerek seçim öncesi gerekse seçildikten sonra, Demokratik Laik Cumhuriyete ve Atatürk İlkelerine bağlılığını ve geçmişteki saplantılardan kendisini kurtardığını ifade ediyordu. Bu tür söylemlere takiye yapıyor diyenler oldu, ama çoğu vatandaşımız inandı veya inanmak istedi. Genç parti liderinin başbakan olmasını engelleyen durumlar kısa sürede ortadan kaldırıldı. Bu konuda muhalefet partisi bile büyük destek sağlamıştı. Bütün bunlar, toplumsal barışın sağlanması için atılan olumlu adımlar oldu. Geçmişteki yolsuzlukların hesabı sorulacak, yenilerinin oluşmasına izin verilmeyecekti. Savurganlık önlenecek, araba saltanatına son verilecekti. Halk, kaybolan umudunu yeniden kazanmaya başlamıştı.
Ne yazık ki, bu olumlu hava uzun sürmedi. Eski dönemlerde yaşanan olumsuzluklar hortlamaya başladı. İç ve dış siyasetimizde istenmeyen gelişmeler oldu. Bu defa, herkesi eskisinden daha kötü şeylerin olacağı endişesi sardı.
18 Nisan 2005 Konyaaltı Gazetesi – Antalya
ÜLKEMİZİN GÜNDEMİNDEN DÜŞMEYENLER I
YOLSUZLUKLAR
3 Kasım 2002’de AK Parti iktidara geldikten sonra, halkımız, mevcut yolsuzluklarla mücadele edileceği ve bundan sonra da ülkemizde yolsuzluk yaşanmayacağı konusunda umutlanmış ve geçmişte yolsuzluk yapanların ortaya çıkarılarak yargıya gönderileceğinin beklentisine girmişti. Gerçekten de, başlangıçta bu konuda olumlu adımlar atıldı. Yapılan operasyonlarla; hortumlama, rüşvet ve vurgun olaylarının üzerine gidildi. Adli ve idari soruşturmalar açıldı, zanlılar bulundu ve yargıya gönderildi. Arka arkaya birçok yolsuzluk ortaya çıkarılmıştı. Bu arada bazı hatalı uygulamalar yapılmış olsa da, halk durumdan oldukça memnundu. İktidar, muhaliflerince yapılan olumsuz ithamların dışında hareket ediyor ve seçim öncesi vermiş olduğu sözleri yerine getirecek gibi görünüyordu. Ülkede olumlu bir ortam oluşmuştu. Ancak, bu durum uzun sürmedi. Mevcut yasalarla bağdaşmayan birtakım uygulamalar başlatıldı. Reform adı altında hazırlanan ve Anayasamızın bazı maddelerini değiştirmeyi gerektiren konularda çalışmalar yapıldı. Kamu Yönetimi Temel Yasası ve Yerel Yönetim Yasaları üzerinde yeterli çalışmalar yapılmadan ve karşı görüşler dikkate alınmadan yıldırım hızıyla meclisten geçirildi. Avrupa Birliği’ne uyum yasaları adı altında, halkımızın huzurunu bozacak ve ulusumuzun bağımsızlığını zedeleyecek yasalar getirildi. Bunların bir kısmı Cumhurbaşkanlığından onay verilmek geri çevrildi. Ancak, yapılmak istenenler büyük bir inatçılıkla yeniden ele alındı. Bir anda olumlu hava bozuldu ve yeni bir huzursuzluk dönemi başlamış oldu.