DARENDE İÇİN NELER YAPABİLİRİZ ?
Dr. Sadık Özen
Darende’yi seven, onun kalkınmasını, gelişmesini, büyümesini ve daha da güzelleşmesini hayal eden birçok Darendeli, yıllar yılı bu soruya kendilernce bir yanıt bulmaya çalışmışlardır. İşte ben de onlardan biriiyim. Çok uzağında kaldığım yıllar boyunca ki – kaderin cilvesi olarak yaşamımın büyük bir bölümü böyle geçti – hep Darende’nin özlemini çektim.
Bu duygular, bana anamdan babamdan aşılandı ve onların en büyük mirasları olarak kaldı. 1940 yılında yerleştiğimiz Ankara’da yaşadığımız yıllarda; bütün olanaklarımızı zorlayarak neredeyse her yıl yaz tatillerimizi Darende ve Balaban’da geçirme çabası içinde olurduk.
Uzakta olmamıza rağmen Darende her zaman yaşantımızın önemli bir parçası olmaya devam etmiştir. Kış aylarında oradan getirdiğimiz çeteneli kavurga, dut kurusu, çir, kaysı çekirdeği, bastıh gibi çerezleri yerken ve incaz hoşafını içerken, adeta kulaklarımızda “Ötaçe” den gelen kurbağa seslerini duyar ve kendimizi Darende’de gibi hissederdik.
DARENDE SEVGİSİ ve DARENDE’YE HİZMET AŞKI
Hiç şüphesiz ki, bütün insanların doğdukları yerlere karşı sevgi, bağlılık ve hayranlıkları vardır. Ancak geldikleri soy, yerleştikleri eşsiz güzellikteki doğa parçası, büyüklerinden kendilerine intikal eden gelenek ve görgü kuralları nedeniyle bu duyguların Darendeliler’de daha ileri boyutlar kazanmış olduklarını sanıyorum.
Son yıllarda ülke genelindeki olumsuz gelişmelere paralel olarak; özellikle yeni yetişen kuşaklar için Darende insan yapısında da birtakım yozlaşmalar görülmekle beraber, yine de diğer yerlere nazaran daha iyi durumda olduğu kanısındayım. Bu konudaki düşüncelerimi, görüş ve eleştirilerimi bir başka yazımda ifade etmeye çalışacağım. .
Anne ve babamın en büyük tutkularından biri, benim doktor olmam ve Darende’ye hizmet etmemdi. Bu tutku bende de gelişti ve Allah’a şükürle olsun sonunda gerçekleşti. Darende’ye atanınca nasıl bir heyecanla gittiğimizi hep anımsarım. Hemşerilerim bir otobüs tutarak beni davul-zurna ile Gürün’de karşılaşmışlardı. Çocukluk yıllarımdan başlayan duygu ve isteklerle Darende’ye elimden geldiğince hizmette bulunmaya çalıştım. Gece-gündüz, tatil-bayram, kar-kış demeden büyük bir feragatle hizmette bulunduğum inancındayım.
Çalışma arkadaşlarımla birlikte Darende Sağlık Merkezimize altın devrini yaşattığımızı söyleyebilirim. Bunun payı sadece bana ait olmayıp, çok uyumlu bir çalışma ortamı yarattığımız değerli arkadaşlarımla birlikte oluşturduğumuz ekibe aittir. Sağlık Memurları Hikmet Uğur, Hasan Dayı (Durukan), Şoför İsmail Yeniceli (namı diğer İspir), Bekir Özel, Nuri Gürbüz , Mehmet, Ali Kınalı, Şeyh Yurdakul, Aşçı Mustafa ve Elif Ana ile çok iyi bir ekip oluşturmuştuk. Bu arkadaşlarımla birlikte Darende’ye büyük bir içtenlikle hizmet vermeye çalıştık. İçinde bulunuduğumuz olanakların çok üstünde, büyük bir özveriyle, üst düzeyde başarılı çalışmalar yaptık.
Ama ne yazık ki, bazı kişisel çıkar nedenleriyle düzenimiz bozuldu ve ben Darende’den ayrılmak zorunda kaldım. Mehmet Göçer’in Elbistan’da çıkarmakta olduğu Darende Gazetesi’ne attığı asılsız bir manşetle tam bir komploya maruz kaldım. Sözünü ettiğim gazete daha Darende’ye bile gelmeden Vali Cezmi Kartay’ın masasına konmuştu.
Ne yazık ki yazılanların kasıtlı olduğunu anlatabilme ve kendimi savunma olanağı bile bulamadım. Çalışmalarımı her zaman takdir eden ve bana övgülerde bulunan Sağlık Müdürümüz Rahmetli Abdullah Çiftçi’ye; “Hakkımda soruşturma açtırınız, ben kusurlu değilim, suçsuzluğumu kanıtlarım” dediğimde; “Vali Bey de (Cezmi Kartay) ben de çok üzgünüz, verimli çalışmalarını biliyoruz, sana kıyamıyoruz, ama bir zorlama karşısında kalındı.” Vali Bey; “Tayinini biz istemeyelim, izin verelim, kendisi gitsin istediği bir yere yaptırsın” diyor sözleriyle beni ikna etti ve işte ben Darende’den büyük bir haksızlığa uğrayarak ayrılmak zorunda kaldım. Sevgili Mehmet Göçer’in, bu konuda bir vicdan muhasebesi yaptığında içinin sızlamış olacağını tahmin ediyorum.
Bunları şu anda neden burada dile getirdiğimi doğrusu ben de bilemiyorum. Galiba Darende’den istemeden ayrılışımın içimde bıraktığı bir rahatsızlık olmalı. Çünkü gençlik yıllarımdı ve memleketime büyük bir içtenlikle hizmet vermekteydim. Tabii para için çalıştığım yorumunu yapanlar de çıkabilir. Ancak şu kadarını söyleyebilirim, Darende’den ayrılırken Erciyes Ecza Deposuna olan ilaç borcumu, daha sonra gittiğim Kalecik’te ödemek durumunda kalmıştım. Neyse bu konuyu artık burada kapatıyorum.
Ne kadar ilginçtir ki; istemeyerek ve bir komplo sonucu ayrılmama rağmen ne Darende’ye, ne de Darendeli hemşerilerime karşı içimde bir kırgınlık yaşamadım. Çünkü bu komploda onların bir paylarının olmadığını biliyordum. Sadece gazeteci Mehmet Göçer’in yaptığı şeye üzülmüştüm, zamanla onu da affettim ve olanları unuttum.
DÜNDEN BUGÜNE DARENDE
Evet şimdi yeni baştan konumuza dönelim. Durumun iyi değenlendirilebilmesi için; ilk olarak, Darende’nin bundan 50-60 yıl önceki durumunun kısaca gözden geçirilmesinin uygun olduğunu düşünüyorum. Ne yazık ki 1950’li ve 1960’lı yıllarda ilçemizin bugünkünden daha iyi bir konumda olduğunu söyleyebilirim.
Eğer Darende’ye Hulusi Efendi Vakfı’nın kazandırdıklarını çıkarılacak olursa, geçen 50-60 yıl içinde Darende’nin kaç adam ileriye gitmiş olduğunu ya da olmadığını daha iyi görebilmek mümkündür. Bu söylemim genel bir değerlendirme yapmak içindir. Herhangi bir dönemi veya o dönemde görev yapan değerli Belediye Başkanlarımızı kastetmiyorum ve bu konuda kesinlikle siyasi bir amaç da gütmüyorum. Bu sözlerimle gelmiş geçmiş Belediye Başkanlarımızı kınamak veya eleştirmek gibi bir amacım olmadığını özellikle belirtmek isterim. Bugüne kadar görev yapmış olanlar muhakkak ki ellerinden gelen çabayı göstermişlerdir. Ama ne yazık ki yeterli ve doyuruucu sonuçlar alınamamıştır. Halen yaşıyor olanlara sevgilerimi, ahirete intikal etmişlere de Allah’tan rahmet dileklerimi ve saygılarımı sunuyorum.
Son yıllarda gerek Belediye, gerekse Kaymakamlık, Özel ldare ve özellikle de Hulusi Efendi Vakfı tarafından başarılı çalışmaların yapıldığı gözlenmektedir.
Bugün için sadece Zaviye ve Heyiketeği Mahalleleri iyi sayılacak bir gelişme göstermişlerdir. Ancak bunların yeterli görülmesi mümkün değildir. Çünkü önemli olan Darende’nin bir-iki mahallesinin değil bütünüyle kalkındırılabilmesidir.
Bundan 50-60 yıl önceleri, başta Hacı Derviş, İbrahim Paşa, Mehmet Paşa ve Sayfiye Mahalleleri olmak üzere, gösterişli konaklarıyla daha mamur haldeydiler. Çünkü içlerinde ikamet edilmekteydi. Geçen zaman içinde, göç edenlerin evlerini birer birer terk etmeleri ve gereken bakımı yapmamaları nedeniyle geçmişteki birçok konak yıkıntıya uğramış bulunuyor.
En çok erozyonun içlerinde kendi evimizin de yer aldığı Nadir Mahallesi’nde yaşanmış olduğunu gördüm ve bundan büyük üzüntü duydum. Birçok evin damları tamamen çökmüş ve sanki deprem felaketine uğramış gibi sadece bazı yan duvarları kalmış ve yıkıntıya dönüşmüş durumda. Son derecede üzücü olan bu benzetmenin maalesef yerinde olduğunu düşünüyorum. Darende’nin bu hale gelmesinden hiç kimseyi tek başına suçlamanın hiçbir anlamı yoktur. Bunda derece derece hepimizin sorumluluk payları vardır. Eğer biraz ilgi gösterebilsek ve fedakarlıkta bulunabilseydik bugün böyle bir durumla karşılaşılmayabilirdi.
Son zamanlarda, özellikle Adana’da bulunan varlıklı hemşerilerimizin özellikle Sayfiye, Beybağı ve Kılıçbağı Mahallelerinde güzel, gösterişli ve kullanışlı binalar yaptırarak mahallelerindeki eski görkemli yaşamlarını sürdürmeye çalıştıkları görülüyor. Bu takdire şayan ve olumlu bir gelişimdir. Ülkemizin diğer illerinde yerleşmiş maddi durumları müsait hemşerilerimizin de bu yolda hareket etmeye devam edeceklerini umuyoruz.
DARENDE’YE HİZMET YÜKÜMLÜĞLÜĞÜ
Hizmetleri sadece Belediye’den, Vakıflardan ve Hükümetlerden beklemenin fazlaca bir anlamı yoktur. Çünkü günümüzde alınan her hizmet karşılığında birtakım ödünlerin verilmesi gerektiği bilinmektedir. Daha çok siyasi çıkarların yarattığı bu kısır döngü sadece Darende için söz konusu olmayıp, ne yazık ki ülke çapında kötü bir gelenek halini almaya başlamıştır. Yani artık bir “Al gülüm” “Ver gülüm” devri yaşanmaktadır. Bu itibarla Darende halkına büyük görev düşmekte olup; hizmet alacağız diye bu çeşit istismarlara meydan verilmemesi, “Halkın kendi göbeğini kendisinin kesmesi” ve “Kendi yağıyla kavrulması” gerektiğinin bilincine varılmasıdır.
Bunun için; önce Darendeliler, Darende’nin tarihi, coğrafyası ve sahip olduğu potansiyel ve dinamikleri itibariyle, bunlardan hiçbir ödün vermeksizin hak ettiklerini alabilecekleri güvencini kendilerinde görebilmelidirler. Darende’nin Osmanlı İmparatorluğu döneminde Sadrazamlar ve Valiler yetiştiren, 36 paşasının Nadir Köprüsü’nün açılışında buluştuğu, Cumhuriyet döneminde ise önemli devlet adamlarının, bilim adamşarının ve hukukçuların yetiştiğiı, bir dönem TBMM’de aynı dönemde 3 milletvekilinin bulunduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Bunun için yapılması gereklen tek şey kısır çekişmelerin bir tarafa bırakılarak birlik ve beraberlik içinde olunmasıdır.
Bir zamanlar Darende’nin il olma isteği gösterilirken bugün bu konunun uzağında kalınması olacak şey değildir. Türkiye’nin idari ve siyasi yapısı incelendiğinde il olmayı Darende’nin birçok ilden daha önce haketmiş olacağı anlaşılacaktır. Ama “Ağlamayan çocuğa meme veriLmez” diye bir atasözümüzün de olduğu unutulmamalıdır. Ve yine unutulmamalıdır ki; “Büyük oynayanlar, büyük kazanırlar”
Son yıllarda, Kaymakamların çabalarıyla ve Darende Özel İdaresi tarafından önemli bazı hizmetlerin verilebilmiş olması sevindiricidir. Özellikle “Darende Evi” restorasyonu ve bazı tarihi eserlerin aynı şekilde onarılması takdire şayandır. Ancak ne yazık ki, restore edilen tarihi yapıtların hangi kuruluş tarafından yapıldığına dair tanıtım panolarının konulmasında ihmaller olduğu gözleniyor. Oysa bu husus verilecek yeni hizmetleri teşvik açısından önemlidir. Hatta bu panolara hangi dönemlerde yapıldıkları yazılmalı ve o dönem kaymakamların adı da belirtilmelidir. Bunu yapmanın bir kadirşinaslık olacağını düşünüyorum.
Darende’nin kalkınabilmesi için reform niteliğinde yeni adımlar atılması gerekiyor. Rahmetli Sıtkı Özinal, “Trap Yarışması” ve “Rafting” ile turizm açısından önemli adımlar atmıştı, ama ne yazık ki ömrü daha fazlasına izin vermedi. Şimdiki Belediye Başkanımız İsa Özkan’ın da Kaymakam Bey’le birlikte turizmin geliştirilmesi için bu alanda olumlu girişimlerde bulunduklarını haber aldım ve bundan büyük mutluluk duydum. Bu konuda daha çok beklentilerimiz olduğunu belirtmek isterim. Başarılı girişimleri desteklemek ve gerçekleştiklerinde alkışlamak bütün Darendeliler’ in görevi olmalıdır.
Darende’nin Ankara’nın Beypazarı İlçesini bütün dünyaya tanıtan nitelikte atılımlara ihtiyacı olduğu kanısındayım. Beypazarı gibi benzer birçok yerleşim yerlerinde çok önemli adımlar atılmaktadır. Aynı şeylerin Darende’de yapılması olmayacak şeyler değildir. Yeter ki, akıllı ve atılımcı planlar yapılsın. Kaymakamlık ve Belediyece yapılacak projelere birçok hemşerimizin katkıda bulunacaklarına inanıyorum. Dasev Vakfı ve değerli hemşerimiz Bekir Ilıcak’ın kısa sürede Darende’yi bir yüksek okula kavuşturmuş olmaları her türlü övgüye layık güzel bir örnek olmuştur ve küçümsenmemesi gereken bir başarıdır.
Ama en büyük yükümlülük, Belediye Başkanları, Belediye ve İl Genel Meclisi üyelerinin omuzlarındadır. Çünkü darende halkının gerçek temsilcileri onlardır. Ben bu yazdıklarımla en çok onlara hitabetmek ve onları harekete geçirmek istiyorum.
Siyasi partiler seçim dönemlerinde birleşerek TBMM’ne Darendeli Milletvekilleri gönderebilme çabasında olmalıdırlar. Bütün bunlar Darende’nin sesini daha iyi yükseltebilmersi ve isteklerine elde edebilmesi için önemli unsurlardır.
HULUSİ EFENDİ VAKFI VE SOMUNCU BABA
Hulusi Efendi Vakfı maruz kaldığı haklı-haksız birtakım eleştirilere rağmen son derecede yararlı faaliyetlerde bulunmuş ve Darende’nin konumunu değiştirebilecek nitelikte güzel çalışmalar yapmıştır. Ancak “Somuncu Baba” isminin Darende’nin önüne geçmesini doğru bulmadığımı ifade etmek zorundayım. Çünkü bu isim ne yazık ki günden güne ticari bir rant aracı haline getirilmeye çalışılmaktadır. Oysa bu büyük zat her türlü siyasetin, çıkar hesaplarının ve ticari kaygıların dışında; Darende ve Darendeliler’i onurlandıran, onlara manevi değerler kazandıran büyük bir kimliğin ve varlığın sahibidir. .
Darende yüzyıllar boyunca, toprağında yatması bahtiyarlığına eriştiği, Yüce Peygamberimizin soyundan gelen bu büyük zatı, gerçek adı olan “Şeyh Hamid-i Veli Hazretleri” olarak tanımış ve bu büyük din adamına çok büyük bir bağlılık ve saygı göstermiştir. Ve bu isim günümüze kadar her türlü istismardan uzak kalarak yediden yetmişe bütün Darendeliler’in saygınlığını kazanmış ve onur kaynağı olmuştur.
Ancak son yıllarda bu konuyla ilgili olarak bazı çelişkili durumların olduğu gözleniyor. Bir taraftan Vakıftan daha çok hizmet ve daha çok üretim beklenirken diğer taraftan haklı haksız, bana göre çoğunlukla halsız birtakım eleştiriler yapılıyor ve hatta bazen bunlar kırgınlık yaratıcı boyutlara bile ulaşıyor.
Önce şu hususun kabul edilmesi gerekiyor; ne Darende sadece Zaviye Mahallesi’nden ibarettir, ne de Vakıf tek başına Darende’yi temsil eden bir kuruluştur. Öncelikle bu hususun kabul edilmesi gerekiyor. Vakfın yetki ve sorumlulukları; ancak bu hususun kabulünden sonra somut bir şekilde değerlendirillebilir. Aksi halde haklı-haksız eleştiriler daha büyük boyutlar kazanacaktır.
Değerli büyüğüm Rahmetli Hacı Hulusi Ateş’ten itibaren, bu büyük insanın oğulları ve torunları büyük bir gayretle ecdat yadigarlarına sahip çıkmışlar, bir taraftan mensubu oldukları Şeyh Hamid’i Veli Külliyatı’nı daha ileriye götürmeye çalışırlarken, diğer taraftan da Darende’ye çok değerli eserler kazandırmışlardır. Bugün, Darende; yapılan bu çalışma ve gösterilen gayretler sayesinde son derecede çağdaş, görkemli ve benzeri zor görülebilen bir “İnanç Merkezi” haline getirilmiştir. Bunu görememek büyük bir nankörlük olur. Ancak bu konuda belli bir ölçünün de korunması gerekir.
Bir taraftan olur-olmaz her şeyi Vakıf’tan beklerken, diğer taraftan yapılan hizmetlerin görmezden gelinmesini ve haksız eleştiriler yapılmasını doğru bulmuyorum. Ama bu sözlerim, Vakıf veya vakfı yönetenler eleştirilemezler anlamı taşımaz. Zira insan olan her yerde birtakım hataların olması doğaldır. Yerinde ve doğru görülenler takdir edilebildiği gibi aksine durumlarda da eleştiri haklarının kullanılması don derecede doğaldır.
Örneğin, Vakıf yönetimi, Balaban halkına iyilik etmeyi ve “Balaban İçmecesi” ne yeni hizmetler götürmeyi hedeflerken, Darende’nin tümüne büyük hizmetlerde bulunmuş ve sözü edilen içmeceyi ortaya çıkarmış ve ülke çapında insanların istifadesine sunmuş Değerli Büyüğüm Dr. Abdullah Ertem tarafından yaptırılmış ve artık tarihe malolmuş çeşmenin yıktırılması ve bu yerin onarılmasına maddi destek sağlamış olan “Çüngüşoğlu” adının verilmesi bir hata olmuş ve büyük tartışma yaratmıştır.
Maalesef bu tartışmalar uzun süredir devam etmektedir. Ben bu konunun düzeltileceği beklentisi içinde, bu meselenin dışında kaldım. Ne yazık ki hatalar telafi edilmediği gibi tartışmalar daha da alevlenmiştir.
Çüngüşoğlu Ailesi buraya bir hizmette bulunmuş olup, bu yerde bu ailenin adının yaşatılması Darende ve Balabanlılar için bir şükran borcudur. Ancak bunun için Dr. Abdullah Ertem’in adını taşıyan çeşmenin yıktıırılarak yerine yapılan çeşmeye Çüngüşoğlu adının verilmesi gerekmezdi. Çüngüş Ailesi’ne şükran duyguları ifade eden sözler bir memmer sütun üzerine yazılarak bu görev yerine getirilmiş olabilirdi. Nitekim bu çözüm yolu hala geçerlidir ve bana göre bir an önce gerçekleştirilmelidir. Bu kadar basit bir çözüm yolu varken bu tartışmaların uzatılmasını doğru bulmuyorum.
Vakıf İdaresi’nin Aşudu’daki bazı iyi niyetli uygulamalarının da hedefine ulaştırılamadığını ve bir takım tartışmalara neden olduğunu haber almış bulunuyorum. Sanırım bu konu artık kapanmış bulunuyor. Yukarıda “Belli ölçünün korunması” gerektiği hususundaki sözlerimin, bugüne kadar yaşanmış olan bu tür olumsuzlukları da kapsadığını ifade etmek isterim.
Hamidettin Hoca ve yakınlarının, ecdat yadigarlarının yaşatılması konusunda gösterdikleri irade, hassasiyet ve gayreti keşke Darende’nin diğer mahalle halkları da kendi ecdatları ve aile büyükleri için gösterebilmiş olsalardı, bugün Darende bir başka güzellikte ve daha büyük olanaklara sahip olabilirdi. Şimdi ben buradan bütün hemşerilerime kendimi dahil ederek samimi bir çağrıda bulunuyorum. Buyurun hep beraber bizler de ecdadımıza sahip çıkalım. .
DARENDE’NİN KALKINDIRILMASI İÇİN ÖNERİLER
Şimdi Darende’nin geçmişinden başlayarak, eskiden sahip olduğu potansiyelleri gözden geçirdikten sonra bir beyin jimnastiği yapmaya ve bundan sonrası için neler yapılacağını saptamaya çalışmamız yerinde olacaktır.
Bugün için Darende ekonomisi iki şeye dayalı hale gelmiş bulunmaktadır. Bunlardan birincisi “Kaysıcılık”, diğeri de Hulusi Efendi Vakfı’nın faaliyetleriyle sağlanan gelirlerdir. Ne yazık ki Kaysıcılık; zaman zaman olumsuz iklim koşulları nedeniyle büyük darbeler yemekte ve buna bel bağlayan insanları mağdur bırakabilmektedir. Dolayısıyla Kaysıcılık yanında daha az riskli yan ürünlerin yetiştirilmelerinde yarar vardır.
Örneğin Dut, kaysıdan daha az riskli bir meyvedir ve bir zamanlar Darende’nin en gözde ürünleri arasında yer almakta iken, ne yazık ki son yıllarda üretimi yice azalmıştır. Darende’de yaratılan bu boşluktan Adıyaman’ın “Tut İlçesi” yararlanmış ve ekonomisini duta dayalı olarak geliştirmiştir. Böylece, çeşitli dut mamulleriyle, Türkiye piyasasının önemli bir bölümü Tutlular’ın eline geçmiştir. Darende’de ise artık “Dut Pekmezi” nin bulunması bile zorlaşmıştır. “Dut Pestili“, “Dut Kurusu“, “Kavut” gibi diğer dut ürünlerinde de durum aynıdır.
Darende’ye özgü “Tozlu Erik” ve kurutulmuşu olan “İncaz” neredeyse artık tarihe karışmaktadır. Oysaki Dr Abdullah Ertem’in şiirinde yazdığı üzere “Darende’nin incazı, bulamazsın eşini gezsen Şam’ı, Hicaz’ı” söylemi bile Darende için önem taşımaktaydı. ”
Eski yıllarda “Darende Leblebisi”, “Aşudu Şekerlemesi” ve “Şeker Sucuğu” gibi şeylerin üretiminin ise en az seviyelere indiği görülmektedir.
Beypazarı, “Beypazarı Kurusu” ile meşhur olmuş, bugün, İstanbul, İzmir, Antalya gibi illerimizde bile aranan bir ürün haline gelmiştir. Darende’nin “Peksimet“, “Kömbe“, “Tandır Ekmeği“, “Kavurga“, “Bastık“, “Elma ve Erik Kakı” gibi son derecede güzel, katkı maddesi içermeyen GDO’su bozutmamış, tamamen doğal ürünlerden oluşan yiyecek ve çerezleri vardır.
“Darende Ev Baklavası” kadar enfes bir baklava ülkemizin çok az yerinde yapılır. Darende’de yapılan sütlaç ise başka yerde emsali görülmeyecek kadar lezzetlidir. Geçen yıl gidişimde öyle güzel sütlaçlar “Sütlü” ler ikram edildi ki, doyumsuz tadı nedeniyle bana “Darende Sütlüsü” adıyla patent alınması gerektiğini düşündürdü. Zira hiçbir yerde bu lezzette sütlaç yemedim.
Tadan kişinin lezzetini yıllar boyunca damağında hissettiği “Darende Düğün Kebabı” nefasetinde bir yemeğe başka yerlerde rastlanmadığını söylemek abartı olmaz. Bu değerlendirme sadece bana ait olmayıp, kendileriyle yıllar sonra Antalya’da karşılaştığım Darende’de görev yapmış Kaymakam, Hakim ve diğer bazı görevlilerden bizzat duymuş bulunuyorum.
Bu şeyleri arka arkaya buraya sıralayışımın sebebi; bir zamanlar Darende’nin sahip olduğu ve artık unutulmaya yüz tutmuş şeyleri anımsamalarına yardımcı olmak yanında, seri imalatları yoluna gidilerek Darende ekonomisine katkıda bulunulacağını düşünmemden kaynaklanıyor.
Geçen yıl Darende’yi ziyaretim sırasında kaldığım ünlü otelin restoranındaki menüde “Darende Kebabı” ibaresini görünce hemen siparişte bulunduk. Ancak gelen şeyin Darende Kebabı ile hiçbir benzerliği olmayıp, sığır etinden yapılmış sıradan bir kavurmaydı. Kendisini uyardığım garson “Kırk senelik serçeye civciv öğretircesine” ahkam kesmeye başlayınca sinirlendim. Zira ben bu kebabın yapılışını bütün ayrıntılarıyla kitabıma yazmıştım.
Bundan 10-15 yıl kadar önceleri, Van 100.Yıl Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nde bir araştırma görevlisine “Darende Cevizleri” tez konusu olarak verilmişti. Bu çalışmada yer alan bilgilere göre Darende’de tam 118 çeşit ceviz türü bulunuyormuş. Doğrusu buna inanmak oldukça zor, ama o zamanlar bu bilgi bazı basın organlarında da yer almıştı ve ben bu vasıtayla öğrendim. .
Buradan çıkan sonuç şudur: Demek ki, Darende’de “Kaysıcılık” a alternatif ürün olarak “Ceviz Üretimi” de düşünülebilir. Eski Malatya Valilerinden Sayın Hali İbrahim Daşöz aynı gerekçe ile Malatya ve çevresinde “Nar” yetiştirilmesi konusunda halka teşvikte bulunmuştu. Bütün meyve türlerinin en iyilerinin yetiştiği Darende de Narın da Kaysıya alternatif ürünler arasında görülmesi gerektiğini düşünüyorum.
ESKİ ÇARŞININ YENİDEN DÜZENLENMESİ
Darende’nin kalkınması için beynimi çalıştırmaya devam ediyorum. Şu anda Zaviye ve Heyik Eteği Mahalleleri dışında, eskiden önem taşıyan birçok mahallenin, son gelişmelerden mağdur bir duruma gelmiş olduğunu söylemek pek de yanlış olmayacaktır. Son zamanlardaki gelişmeler nedeniyle; Darende’de, adeta kendi içinde bir göç yaşanması söz konusudur. Bu duruma bir an önce engel olunmalıdır.
Darende Şehir Merkezi’nde yer alan, bir zamanların büyük ticaret erbaplarının yer aldığı “Tarihi Çarşı” adeta metruk bir hale gelmek üzeredir. Değerli Belediye Başkanımız Sayın İsa Özkan’a bu çarşıyı eski ününe ve konumuna getirmeleri için çağrıda bulunuyorum.
Kendine has özellikleri, tarihi kapıları, içinde yer alan sokakları ve esnafları ile bu çarşının restorasyonu yapıldığında Darende için yeni baştan bir cazibe merkezi olacağı inancındayım. Çarşının üst başındaki dolabın faaliyete geçirilmesi ve onun bulunduğu mahalde çay bahçesi ve lokantaların yer alacağı bir oturma alanı oluşturulması, bu yere yeni bir renk kazandırabilir. Ayrıca sokak aralarına küçük fıskiyeli havuzlar yaptırılarak, bu düzenlemelerle gerek Darende’de yaşayanların, gerekse dışardan gelenlerin ve özellikle turistlerin ilgisinin buraya çekilebileceğini düşünüyorum.
Eski Çarşı’nın onarımı, yeniden düzenlenmesi ve aktif hale getirilmesiyle, Darende esnafı arasında bozulmuş olan ekonomik dengenin bir ölçüde düzeltilebileceği, en azından bu konuda bir iyileşme sağlanabileceği kanaatindeyim.
Bütün konularda; son yıllardaki değerli çalışmalar ve yaptıkları tarihi binaların restorasyonuyla Darende’ye büyük hizmetler ifa ettiklerine inandığım Sayın Kaymakamlarımız ve Özel İdare mensuplarıyla işbirliği içinde olunmasından büyük yarar sağlanacağı kanısındayım. Bu suretle verilen hizmetler daha verimlilik kazanır ve daha görünür bir hale gelir ve sergilenir diye düşünüyorum.
Hemşerilerimize ait çeşitli internet siteleri yanında, Kaymakamlık, Belediye ve özellikle “Hacı Hasan Başer İlköğretmen Okulu” nun Darende’nin tanıtımına büyük katkı sağladıklarını görerek bundan büyük bir mutluluk duydum.
DARENDE KABUĞUNU YIRTIYOR
Darende ve çevresindeki sosyal etkinlikler gün geçtikçe çoğalmakta, daha etkin ve daha düzeyli bir konuma gemekte olup bu son derecede sevindiricidir.
Kaymakamlarımızın içtenlikli çalışmaları ile Özel İdarece yapılan restotrasyonlarla Darende’ye son derecede güzel eserler kazandırılmış bulunuyor. Çeşitli internet sitelerinde yer alan bu yapıtları yerlerinde birer birer görebilmenin büyük bir mutluluk kaynağı olacağını düşünüyor ve bu değerli çalışmaların bundan böyle de sürdürüleceğini umut ve temenni ediyorum.
Hulusi Efendi Vakfı tarafılan yapılan çalışmalar ise sadece Darendeliler’in değil, bütün Türkiye’nin, hatta dünyanın gözleri önüne sergilenmektedir. Darende, Vakfın her gün yeni bir etkinliği ile Türkiye gündemine gelmekte olup bu etkinlikler darende’nin tanıtımına büyük katkı sağlamaktadır.
Darende Belediyesi tarafından Darendespor’un katkılarıyla her yıl gerçekleştirimekte olan, bu yıl 59.cusununu kutlandığı Darende Zengibar Karakucak Ğüreşleri her yıl daha ileri bir değer kazandırılarak sürdürülmektedir. Bu etkinliklere, ilk defa başlatılmasında en büyük katkıları olan çok değerli büyüğümüz Rahmetli “Nami Ocakçıoğlu” nun adlarının verilmesinin büyük bir kadirşinaslık örneği olacağını düşünüyor, bu konuda Sayın Belediye Başkanımız İsa Özkan ve Meclis Üyelerimize öneride bulunuyor ve gereken anlayışı göstereceklerini umuyorum.
Ancak bu önerimi internet sitelerinde paylaştığım Darendespor’dan sıcağı sıcağına olumsuz bir yanıt aldım ve üzüldüm. Dilerin Sayın Belediye yetkilileri de aynı tepkiyi göstermezler. Nami Ocakçıoğlu büyüğümüz olmak üzere, o dönemin büyüklerinden büyük yakınlık görmüş bir Darendeliyim. Kendilerinden çok şey öğrendiğimiz bu değerli büyüklerimizi anmanın ve yeni kuşaklara tanıtmanın bizlere düşen kaçınılmaz bir görev olduğu kanısındayım.
Son yıllarda Darende’de ve bağlı köy ve kasabalarda yapılmakta olan etkinliklerde de büyük bir artış gözlenmektedir. Bu etkinliklerden bildiklerimi burada kısaca zikretmek istiyorum.
“Somuncu Babave Hulusi Efendi Kültür Etkinlikleri” artık Darende sınırlarının dışına taşmış ve ülkemizin büyük kentlerine de yayılmış bulunmaktadır. Bu bütün darendeliler için onur duyulacak bir durumdur.
“Ayvalık Alabalık ve Kültür Şenlikleri” başarılı bir şekilde gerçekleştirilmiştir. “Yıkılhan Yayla Şenliği“, “Irmaklı Kavun Senliği“, “Ilıca Etkinlikleri“, “Günpınar Köyü Şehitleri Anma Projesi“, Rahmetli Sıtkı Özilhan döneminden beri; Tohmasuyu üzerinde her yıl yapılmakta olan “Rafting Turnuvası” ve “Trap Yarışmaları” artık bir gerelenk haline gelmiş olup, Darende’nin sosyal ve kültürel hayatına büyük bir canlılık kazandırmaktadır.
Bu yıl I.cisi yapılan “Günpınarlılar Birlik- Beraberlik ve Dayanışma Orgazizasyonu” nun da başarılı bir etkinlik olduğuna inanıyor ve uzun yıllar daha da gelişerek ve güçlendirilerekl devam ettirilmesini temenni ediyorum.
DARENDE’NİN SOAYAL VE KÜLTÜREL YAŞAMINDA GELİŞMELER
Ankara’da yaşayan hemşerilerimiz tarafından 1949 yılında kurulmuş olan “DARENDE KÜLTÜR DERNEĞİ“, o yıllarda birçok ilin sahip bile olamadığı çok önemli bir kültür müessesesiydi ve diğer illerdeki dört şubesi ile birlikte Darende’nin kültürel hayatına uzun yıllar hizmet etti ve halen varlığını sürdürmektedir. Bugün, bu kuruluşa ek olarak birçok il ve ilçede Darende Merkez ve kasabalarına ait birçok Kültür, Dayanışma ve Yardımlaşma dernekleri açılmış olup etkinliklerini sürdürmektedirler.
Ankara, İstanbui, Adana, Bursa, İzmir, Denizli il merkezlerinde faaliyet göstermekte olan bu dernek ve vakıfların varlıkları Darendeliler için başlıbaşına bir onur kaynağıdır. Bu dernekler daha dernekçiliğin bile ne oldukları tam olarak bilinmeyen yıllardan başlayarak, oldukça etkili çalışmalar yapmışlar, Darende adını bütün ülkeye duyurmuşlar ve son derecede güzel dayanışma örnekleri vermişlerdir.
* * *
I. Abdülhamit Dönemi Sadrazamlarından Cebecizade Mehmet Paşa tarafından kurulmuş ve Kültür Bakanlığına bağlı olarak çalışan ” Mehmet Paşa Kütüphanesi” Darende’nin önemli iftihar kaynaklarındab biri olup dünyada eşi az bulunan, hatta hiç eşi olmayan çok değerli eserler ihtiva etmektedir. 1960 yılında Harran Üniversitesi’nin kuruluş çalışmaları için inceleme yapmak üzere Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yaptıkları çalışmalardan dönen ve bu arada Darende’ye de uğrayan Bilim Heyeti Başkanı; bu kütüphanenin Diyarbakır’da bulunan benzeriyle birlikte “Doğunun Kültür Merkezi” olduklarını beyan etmiştir
Ayrıca Hacı Hulusi Efendi tarafından kurulmuş bulunan “Somuncu Baba Kitaplığı” da Darende için önemli kültür kaynaklarından biridir. Bunlar yanında Darendeli şahışlara ait bazı özel kütüphanelerin varlığı bilinmektedir. Bütün bunlar Darende’nin kalkınmasına hizmet edecek potansiyel değerlerdir.
* * *
Uzun yıllardan beri Darende yayın organları itibariyle birçok illerden bile daha şanslı konumdadır. Okumuşu ve okur sayısı itibariyle Darende onur duyulacak bir düzeyde olup bu durumu gelenekselleşmiş bulunuyor. Bunda geçmişteki kültür zenginliğinin büyük rolü olmalıdır. Günün herhangi bir saatinde kütüphanelerde kitap, mecmua veya gazete okuyan birileri mutlaka vardır.
Darende adına yayın yapan çok sayıda gazete çıkmakta olup, bunların sayıları daha da artmaktadır. Sosyal medya diye anılan internet sitelerinin sayılarında da artışlar olmaktadır. Darendeliler büyük bir çaba içinde, bir taraftan Darende’nin sosyal ve kültürel zenginliklerini tanıtmaya, bir taraftan da Darende ile ilgili anılarını paylaşmaya ve ilçemizin sorunlarını dile getirmeye çalışıyorlar.
Ancak bu konuda zaman zaman tatsız rekabetlerin yaşandığını görüuor ve buna bağlı tartışmalara tanık olmaktan üzüntü duyuyoruz. Daha çok, çıkar paylaşımına bağlı olduğunu düşündüren, ya da siyasi görüş farlılıklarından kaynaklanan, fikir özgürlüğü ile bağdaşmayan gereksiz çekişmeler, ne Darende’ye ne de Darendeliler’e hiçbir yarar sağlamaz. .
Bazı tartışmaların, din-inanç veya siyaset temeline dayandırılmaya çalışılmakta olduğunu görüyor kesinlikle doğru bulmuyorum. Bu gibi durumlarla karşılaşılmasının, hemşeri ilişki ve bağlantılarını olumsuz etkilediği kanısındayım. Özellikle son zamanlarda bu tür olumsuzlukların sık yaşanır hale geldiği görülmektedir. Maalesef bu yür şeylerin köklü sayılabilecek dostlukların bile birdenbire bozulmasına neden olabildikleri görülüyor. .
DARENDE TÜRKİYE’NİN ÖNEMLİ BİR İNANÇ MERKEZİ’DİR
Aslında Darendeliler’in tümü, dini inançları itibariyle aynı duyguları paylaşmaktadırlar. Bugüne kadar Darende’de yaşayan Alevi-Sünni kesimler arasında bile ayırımcılık anlamına gelen şeyler yaşanmamıştır. Ama bugün ne yazık ki, Vakıf taraftarı veya karşıtı gibi bir durum yaratılmaya çalışıldığı ve bunun hemşerilerimiz arasında huzursuzluğa neden olduğu görülmektedir.
Bunda Darendeli olmayan ve Vakıf’tan maddi veya siyasi yarar sağlamaya çalışan bazı çevrelerin paylarının olduğu söylentileri olmaktadır. Bunun ne derecede doğru olduğunun ve niçin böyle bir durum yaratıldığının değerlendirilmesi son derecede zordur. Ama konu açıkça tartışılmalı, gerçekler ortaya çıkmalı ve bu suretle, dedikodu mahiyetindeki bu tür görüş ve söylemler sona erdirilmelidir. Darendeliler arasında eskiden var olan huzurlu ortamın yeniden tesisi ancak bu şekilde sağlanabilecektir.
Darendeliler tarihleri boyunca topraklarında yatmakta olan din büyüklerine bağlılıklarını göstermişler ve saygılı olmuşlardır. Bayram ve Cuma namazlarının tercihen Şeyh Hamid- i Veli Camii’nde kılınması, burada Mevlüt okutulması Darendeliler’in önemli gelenekleri arasındadır. Değerli büyüğümüz “Hacı Hulusi Efendi” yanında; “Hacı Esat Işık” Hocamız, “Hacı Hasan Akyol“, “Müftü Taha Buyurgan“, “Hacı Hüseyin Kıhtır Hoca“, “Şaban Hoca“, “Köşker Hafız“, “Köşker Bekir“,” Mehmet Hanefi Hoca“, “Müftü Mehmet Efendi” gibi din büyüklerimiz ve “Hacı Musa” ve “Külahçı Hoca” gibi erenler Darende halkında çok büyük saygınlık kazanmış büyüklerimizdir. Bütün bu değerli insanlar ve onların soylarından gelenler “Şeyh Hamid’i Veli Hazretleri“nin manevi şahsiyetine yürekten bağlı olmuş ve saygıda kusur etmermişlerdir.
Hacı Hulusi Efendi’nin hayatta olduğu dönemde; bizzat kendi çalışmalarıyla Darende’ye büyük hizmetlerde bulunulmuş, özellikle Darende’nin kültürel hayatına çok büyük katkılar sağlanmıştır.
Hacı Hulusi Efendi sadece kendi soyundan gelen “Şeyh Hamid-i Veli Hazretleri’ ne ne hizmet etmemiş, Darende topraklarında yatan “Hasan Gazi“, “Medişeyh” ve “Abdurrahman Erzincani Hazretleri” Cami ve Türbelerinin yapılmasında da çok büyük çabalar göstermiştir. Rahmetli büyüğümüzün bu husustaki çalışma ve gayretrlerini en yakından bilenlerdenim.
Onun vefatından sonra kurulan “Hulusi Efendi Vakfı” bu çalışmaları daha da ileriye götürmüş olup, bu başarılı çalışmalar asla yadsınamaz. Darende’nin uzun yıllar içinde bulunduğu kabuktan çıkmasında en büyük paylardan biri Vakıf’ın olmalıdır. Ancak Hulusi Efendi’nin çabalarıyla açılmış olan Darende İlahiyat Fakültesi’nin bu dönemde kapatılması, Darende için büyük ve acı bir kayıp olduğu gibi,.ortaya çıkan huzursuzluğun da bu olaydan kaynaklandığını düşünüyorum.
Fakültenin kapatılması sırasında ortaya atılan ve bir süre önce ulusal bir gazetede ortaya atılan “Darende’nin , İran’ın Kum Kenti’ne benzeyeceği” söylemi, Darende hakkında birtakım olumsuz söylemlerin yapılmasına neden olmuştur. Ne yazık ki, gerçekle hiçbir ilgisi olmayan bu söyleme karşı Darendeliler’in etkin bir tepki ortaya koyamamaları üzüntü vericidir. Ben bu konuda bir Darendeli olarak gereken tepkiyi göstermeye çalışmıştım, ama ne yazık ki hemşerilerimden destek alamadım. Darende için büyük değeri olan ve Hacı Hulusi Efendi büyüğümüzün üstün çabalkarıyla açılmış olan Darende İlahiyat Fakültesi maalesef hemşerilerimizin gözleri önünde kapatıldı.
Bu konuda; maruz kaldığımız bu haksız ithamın ortadan kaldırılması için başta Vakıf olmak üzere bütün Darendeliler’in çaba göstermeleri ve dikkatki olmaları gerektiği kanaatindeyim. Şayet böyle bir niyet taşıyan dini veya siyasi istismarcılarla karşılaşılacak olursa Hulusi Efendi Vakfı ile birlikte bütün Darendeliler buna karşı koymalıdırlar.
Darende, sahip olduğu değerleri itibariyle Türkiye’nin önemli bir “İnanç Merkezi” dir. Zamanla uluslararası bir boyut ve daha büyük bir ün kazanacağına inanıyorum, Ancak Kum Kenti’ne benzetilmesi gibi söylemlerden büyük rahatsızlık duyuyorum. Çünkü Darende Demokratik Laik bir Hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin bir yerleşim merkezidir.
Rahmetli Hacı Hulusi Ateş büyüğümüz ve diğer din büyüklerimiz de eğer sağ olsalardı böyle bir benzetilmeyi kesinlikle istemezlerdi. Vakıf Başkanımız çok değerli Hamiddetin Ateş Hovamızın da bu konuda başka türlü bir düşünceye sahip olmayacağüına inanıyorum.
DARENDE’DE TURİZM HAREKETLERİ
Darende Kaymakamlığı ile Belediye Başkanlığı’nın; tarihi değerleri gün ışığına çıkarabilmek ve turizm alanında atılım yapabilmek için yeni bir proje üzerinde çalıştıklarını ve Yeniköy’deki “Aslan Heykelleri“nin bulunduğu alanda kazı çalışmalarının başlatılacağı haberini aldım ve bunu duymaktan büyük mutluluk duydum. Bir zamanlar bu heykellerin Maraş Müzesi’ne kaldırılmak istendiğini anımsayacak olursak bu çok önemli bir gelişimdir. Dilerim bu çalışmalardan başarılı sonuçlar alınır. Esasen Darende’nin birçok yerinde, henüz keşfedilmemiş bir tarih hazinesinin yattığı bilinmektedir.Doğa zenginlikleriyle birleştiğinde; Darende içim çok olumlu ve turizm açısından önemli sonuçların ortaya çıkacağına şüphe yoktur.
Darende’yi çok sevmeme rağmen, ne yazık ki bu konuda fazla birşey yapamadığım için üzgünüm. Bu konuda iki büyük olumsuzlukla karşı karşıya olduğumu söylemeliyim. Bunlardan birincisi Darende’nin çok uzağında oluşum, diğeri de içinde bulunduğum zaman darlığı faktörüdür. İçinde bulunduğum yaşam koşulları nedeniyle Darende ve Darendeli hemşerilerimle arzu ettiğim yakınlığı kurabilme olanağı bulamadığım için müteessirim.
Bu ihtiyacımı karşılayabilmek için yaptırdığım “www.sadikozen.com” ve “www.fikirplkatformu.net” isimli sitelerim de maalesef yeterli olamadılar. Ancak şimdi bu sitelerimi güncelleştirerek, bazı değerli hemşerilerimle ortak yönetme kararı aldım. Bundan böyle bu sitelerimi, hepinizin çok yakından tanıdığı çok değerli bazı hemşerilerim ve çocuklarımın da katkılarını sağlayarak daha verimli bir şekilde yönetilmesine çalışacağım.
Darende’de kültür hareketlerinin geliştirilmesi düşünülürken, turizmle ilgili önemli bir hususun dikkatten kaçırılmaması ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu sözlerimle, uygun görülen yer ve mekanlarda içki kullanımına izin verilmesi gerektiğini vurgulamak istiyorum. İnanç Merkezi’ne ait mahallerde böyle bir şeyin düşünülemeyeceği kesindir. Bu merkezin birer parçası olan türbe ve camilerin yakınlarında alkol alınması yerli ve yabancı turistlerin bile akıllarından geçmez. Çünkü her dinden insanda inançlara inançlara saygılıdır. Ancak konuya özellikle doğa turizmi için gelen yabancı turistler açısından da bakılmalıdır.
Bir hekim olarak sigara ve alkol konusunda çok duyarlı olan ve hastalarıma bu tür alışkanlıklarını bıraktırabilmek için çok çaba gösteren biriyim. Dolayısıyla bu konudaki görüşlerimi rahatça açıklayabilmekten çekinmiyorum. Zira bu konu kişisel görüşlerimiizin üstünde olup, yaşamakta olduğumuz bu çağdaş dünyada, özellikle turizm açısından önem taşır.
Esasen, Darende’de bu konuda bugüne kadar önemli bir rahatsızlık yaşanmamıştır. Çünkü Darende ülkemizdeki en az içki tüketen yerler arasındadır. Bunda geleneksel aile yapılarının ve inançlarının rolü çok büyüktür. Bununla beraber Darendeliler’in hiç alkol kullanmadıkları da düşünülemez. Vakti zamanında Rahmetli Dede Yahya’nın çıkardığı boğma rakıdan tadanlar arasında bile alışkanlık kazananlar olmadığı ve hiçbir zaman ölçünün kaçırıldığı durumlarla karşılaşılmadığı söylenebilir. Bu konuyu buraya kısa bir not olarak düşmekte fayda gördüm. Özellikle de İran’ın Kum Kenti’ne benzetme iftirasında bulunanlara iyi bir yanıt olacağını düşünüyorum.
DARENDE EKONOMİSİNDE EŞİTSİZLİK YARATAN GELİŞİMLER
Hulusi Efendi sonrası dönemde; Vakfın çalışmaların özellikle inanç turizmi açısından daha ileri boyutlara ulaştığı ve bunun sonucu olarak da ekonomik rant sağlayan bir konuma gelmiş olduğu bir gerçektir. Benim kanımca, bugün Darendeliler arasında, yarı açık yarı kapalı olarak yaşanmakta olan huzursuzluğun asıl nedeni bu olmalıdır.
Çünkü bu durum Vakıf’ın bulunduğu Zaviye Mahallesi ile diğer mahalleler ve Şehir Merkezi arasındaki ekonomik dengenin büyük ölçüde bozulmasına yol açmış bulunmaktadır. Bu soruna bir çözüm getirilmesi gerekiyor. İşte benim bu yazıyı bu kadar uzatmamın nedeni de budur. Her şeyin açıkça ortaya konulması, görüşlerin her türlü ard niyetten uzakta tutularak, açık bir şekilde görüşülmesi, konuşulması ve tartışılmasına çalışıyorum.
Eğer bugünden önlem alınmayacak olursa, Eski Şehir mevkiinde restorasyonu yapılan tarihi “BEDESTAN” da hizmete eçılacak olursa bu denge daha da bozulacaktır.
Birilerinin oturup Vakıf hakkında olumsuz beyanlarda bulunmaları yerine, Darende genelinde ekonomik kalkınmanın nasıl olacağına dair fikir üretmelerinin daha gerçekçi ve işe yarar bir çözüm yolu olduğunu düşünüyorum. Dilerim emek vererek ve en iyi niyetlerle gündeme getirmeye çalıştığım huususların, haksız eleştirilere uğratılmak yerine, Darende’ye olan sevgi ve bağlılığımdan kaynaklandığı idrak edilir.
Bu konuda diğer hemşerilerimin de fikir üretmelerinin yerinde olacağını düşünüyorum. Ben bir nebze olsun görevimi yerine getirmeye çalıştığımı sanıyorum. Şimdi sıra onlarda.
SONUÇ VE ÖNERİ :
Son olarak ; seçilmişlere, görevlilere ve Darende’de veya Darende dışında yaşayan bütün hemşerilerime bir öneride bulunuyorum. Kaymakam, Belediye Başkanı, Birim Başkanları, Vakıflar, Dernekler, Basın Organları mensupları ve özellikle Sanayici ve İşadamlarının katılacağı Türkiye çapında bir toplantı düzenlenerek bütün bu konuların orada konuşulup, görüşülüp tartışılmasını öneriyorum.
Dilerim bu önerim makul karşılanır ve gerçekleşir. Özellikle Sayın Belediye Başkanımız İsa Özkan’dan bu konuda istirhamda bulunuyorum.
Bütün hemşerilerime en derin sevgi ve saygılarımla.
03 Eylül 2012 / Antalya
www.fikirplatformu.net www.antalyabugun.com www.edebiyatdefteri.com