Dr. Sadık Özen
1 – 10 Nisan günleri arası “POLİS HAFTASI” olarak kutlanıyor. Gece/gündüz, düğün/bayram demeden, tatil yapmadan, binbir fedakarlıkla güvenliğimizi sağlamaya çalışan, darda kalan herkese yardım elini uzatan, bazen bir baba şefkati, bazen bir ağabey gibi hareket eden, bazen de bir anne duyarlılığı içinde sokağa terkedilmiş bir çocuğu bağrına basan, en büyük müdüründen en küçüğüne kadar bütün polislerimizi ve polis teşkilatımızı en derin saygılarımla selamlıyorum.
Polisler en yakınımızdaki devlet gücü, karakollarımız da devletin en yakınımızda bize hizmet sunan üniteleridir. Her zaman için onlardan; insan oldukları unutularak insan üstü görev yapmaları beklenir. Oysa ki, onlar da insandır: sadece et ve kemikten yapılmış olmayıp, ruhları, inançları ve duyguları vardır. Bir taraftan onlara sığınılır ve yardımları beklenir, bir taraftan da amansızca eleştirilir. Bunu yaparken yaşam ve çalışma koşulları dikkate alınmaz ve onlara sadece canlı robotlar gibi bakılır.
Ülkemizin içinde bulunduğu koşullarda; ne kadar iyi eğitilmiş, iyi yetiştirilmiş ve ne kadar iyi yürekli olurlarsa olsunlar polislerimizin, zaman zaman, olağanüstü gelişen olaylar karşısında hırçın hareket etme zorunda kaldıkları bir gerçektir. Toplum olarak, çoğu zaman; evi soyan hırsızdan çok, evi soyulanı suçlama alışkanlığındayız. Arzu edilmeyen görüntülerle karşılaşıldığında — ki bunu hiç kimse istemez ve tasvip de etmez — olayın derinliklerine inmeden ve kökenini araştırmadan sadece polisleri kınamakla yetiniriz.
Dünya Kadınlar Günü’nü bahane edip, ülkeyi bölmek için faaliyet gösteren, yasa dışı ve izinsiz gösteri yapanlara cop kullanıldı diye kıyametleri kopardık. Ne yani, polisimiz bu şirret insanların karşısında selam mı durmalıydı? A.B.D. ve Avrupa Birliği ülkelerinde öyle mi yapıyorlar? Oralarda yapılan gösteriler sırasında, küfrederek taş ve sopayla polislerin üzerine saldıranlar oluyor mu? Kanlı terör örgütleri tarafından bizim kaç polisimiz öldürüldü, onların kaç tanesi? Bütün bunlar dikkate alınmadan, sadece polislerin suçlanması ve cezalandırılması büyük haksızlıktır.
Son yaşanan olaylarda açığa alınan polislerimiz için büyük acı duydum. Ne yiyecek, ne içecek, ailelerini nasıl geçindirecek, çocuklarının okul masrafını nasıl karşılayacaklar? Doğrusu, imkanım olsa hepsini işe alırdım. Avrupa Birliği’ne uyum sağlayacağız diye, ülkemiz gerçeklerini her geçen gün biraz daha göz ardı etmeye başladık. Oysaki biz, Avrupalılardan çok daha insancıl, çok daha hoşgörülü ve korumacı, daha yardımsever, daha özverili bir toplumuz. Polisimiz de bu sosyal dokumuzun bir parçasıdır.
Yeter ki, bardağı taşıranlar olmasın. Sadece irdelemek ve kötülemek yerine polislerimize sahip çıkalım. Onları sayalım, sevelim, yanlarında yer alalım, görevlerinde onlara yardımcı olalım ve işlerini kolaylaştıralım. Gereksiz yere onları hırçınlaştırmayalım. Bizi koruyabilmek için görev yaptıklarını bilincinde olalım. Devlet olarak; rahat geçinebilecekleri bir ücret verelim, huzurlu ve sağlıklı bir yaşama kavuşmaları için çaba gösterelim. Gereksiz yere onları germeyelim. Unutmayalım ki; polislerimiz, hem devletimizin hem de halkımızın bölünmez bir parçasıdır.
09 Nisan 2005
Konyaaltı Gazetesi – Antalya