**AVRUPA’NIN ÇİFTE STANDARTI**
Dr. Sadık Özen
Dünkü bazı gazete ve radyo haberlerinde; Belçika Hükümeti’nin okullara din derslerinin konulacağı şeklinde karar aldığı haberleri yer aldı. Bir ülkenin din ve ahlak eğitimine önem vermesi ve bunu gerçekleştirmek için önlem alması çok doğal. Bunun yadırganmaması gerekir. Keşke bütün dünya ülkelerinde bu konuda yeterli eğitim yapılabilse. Belki o zaman; daha barışçıl, insan haklarına daha saygılı ve emperyalist güçlerin ortadan kalktığı, insanların özgürce yaşadığı ve insanlar arasında eşitliğin olduğu bir dünyada yaşayabilirdik. Biz de, ülkemizde din ve ahlak eğitimine önem verilmesinden ve öğretim programlarına bununla ilgili dersler konulmasından yanayız. Ama bu, her türlü siyasetten, ideolojik akımlardan ve hele de radikal eğilimlerden tamamen uzak tutulması gereken bir konudur. Çünkü, ancak o zaman başarılı olur ve olumlu sonuçlar doğurur. Aksi halde, yeni huzursuzlukların doğmasına ve eğitimde bir kargaşa yaşanmasına neden olur.
İşte, Belçika’da yapılacağı söylenen bu uygulama ne yazık ki daha işin başında büyük olumsuzluklar içeren bir nitelik taşıyor. Nedeni, konunun kötü niyetlerle ele alınmış olması. Çünkü ortada, Belçika’da yaşayan Türklerin çocuklarına Hristiyanlık eğitimi vermek ve onları din değiştirmeye zorlamak gibi söylemler dolaşıyor. Bunu düşündüren haklı sebepler de var. Zira, daha kısa bir süre önce, Avrupa Birliği’ne girme çabasında olan Türkiye’ye din derslerinin kaldırılması için yoğun baskılar yapılmıştı. Yani, ortada apaçık bir çifte standart söz konusu. Çifte standart sadece din eğitimi konusunda mı? Hayır!.. Türkiye’yi ilgilendiren her konuda bu uygulamanın olduğu biliniyor. Tabii, karşılığında hiçbir şey yapılamadığı da. Çünkü biz, Avrupa Birliği’ne katılabilme uğruna, önerilen her şeyi kabullenme durumundayız. Bu konuda kimseleri suçlama hakkına da sahip değiliz. Teslimiyetçi tutumumuzla, karşılaştığımız bütün bu olumsuzlukları ve uğradığımız haksızlıkları hak ediyoruz. Tutarlı ve ulusalcı bir politikadan mahrumuz. Zaman zaman yapılan cafcaflı nutuklar ise bizi olumlu sonuçlara götürmüyor.
Son zamanlarda, bütün Avrupa’da misyonerlik faaliyetlerine büyük bir hız verildi. Uzantısı bize kadar geldi. Hristiyanlaştırma politikası uğruna büyük paralar harcanıyor. Ülkemizde de, para ve çıkarlar uğruna dinini değiştirenlerin olduğunu duyarak üzülüyoruz. Bütün bunlar emperyalist ülkelerin uyguladıkları politikaların sonucudur. Amerika, “Barış Gönüllüleri” adı altında görevlendirdiği kişilerle ülkemizde bu tür faaliyetlerini tam elli yıldır sürdürüyor. Barış Gönüllüleri, “iyi insan”, “yardımsever insan” görüntüsünü kullanarak, üstlendikleri görevi çok iyi başardılar. “Evrensellik” adı altında ulusal değerlerimizi yitirmemizi ve geleneklerimizden uzaklaşmamızı sağlayarak ülkemizi her türlü olumsuz akıma açık hale getirdiler. Hükümetlerimiz bu çalışmaları hiçbir kaygıyla karşıladı. Halkımız ise büyük bir özentiye kapıldı. Yani bu günlere boşa gelinmedi.
Gerek Belçika, gerekse diğer Avrupa ülkelerinin çifte standardı sadece din eğitimi konusunda değil. Hukukta, ekonomide, siyasette ve daha birçok alanda pek çok çifte standart uygulaması var. Belçika hükümeti, bir taraftan Türkiye ile Avrupa Birliği pazarlıkları yaparken, bir taraftan da Türkiye aleyhinde çalışan, Türkiye’yi yıkmak için uğraşan kişi ve kuruluşları bağrına basıyor ve bunlara bol keseden aylık bağlıyor. PKK ve diğer bazı terör örgütlerine her türlü yardım ve destekte bulunuyor, Ermeni ve Kürt soykırımı gibi tarihi gerçeklerle bağdaşmayan konuları sürekli gündeme getirerek Türkiye’yi baltalamaya çalışıyor. Türkiye’de idam cezası var diyerek Ömer Sabancı’nın kanlı katili Fehriye Erdal’ı iade etmeyen Belçika Hükümeti, ölüm cezası kaldırılmasına rağmen bu konudaki dostluğa yakışmayan tutumunu hala sürdürüyor.
İçimizde bu gerçekleri görmezden gelen bir sürü gafil var. Hala Avrupa Birliği’ni savunuyor ve bize karşı düşmanca duygular besleyen bu emperyalist güçlere hayranlık duyarak, onlardan yardım bekliyorlar. Geçenlerde, Avrupa Birliği ile ilgili bir televizyon programında konuşmacılardan biri “Halkımızın mutluluk ve refahı için, alınacak kararlarda çok dikkatli olmalıyız” dediğinde, programa katılan bir zamanların hızlı solcularından ünlü bir yazar: “Ne yani, zenginleşmek ve daha iyi maddi koşullarda yaşamak halkımızı rahatsız mı edecek?” tarzında bir soru yöneltti. Bunları duyduğumda birden irkildim ve büyük bir üzüntü duydum. Bu ünlü yazar, bağımsızlık denen şeyi hepten unutmuş görünüyor. Birkaç Euro veya Dolar uğruna ilkelerini, yurt sevgisini ve bağımsızlık duygularını unutan veya satan bu gibilere acımak bile gerekmiyor. En iyisi bunları yok saymalı. Gitsinler çifte standart uygulayanlarla sarmaş dolaş otursunlar.
08.03.2005