Bu yazımda; görüntülü ve basılı yayın organları yani medyanın, ülkemizde gittikçe yaygınlaşan bireysel ve toplumsal yozlaşma ile, bu yozlaşmanın önemli derecede etken olduğu; hırsızlık, kapkaççılık olayları ve benzeri olumsuzluklardaki payından söz etmek istiyorum. Bir yazar olarak, yaptığım eleştiriler, bir yerde, oto-kritizm (kendi kendini eleştirme) olarak değerlendirilmelidir. Her şeyin en iyisini bildiğim iddiasında değilim. Muhakkak ki benim de birtakım kusur ve eksiklerim vardır: ama, doğru bildiklerimi yazacak kadar da cesaretim. Dolayısıyla, yazdığım makaleler için yapılacak her türlü eleştiriye açığım ve tartışmaya da hazırım.
Bana göre, medyanın; hırsızlık, kapkaççılık, fuhuş olaylarının çoğalmasında, istenmeden veya farkına varmadan da olsa, büyük katkı payı var. Özellikle de, bazı televizyon kanallarındaki bazı yayınların. Zira, tele-vole, paparazzi ve benzeri aktüalite içerikli yayınlarla, şiddet ve yolsuzlukları çağrıştıran bazı diziler, özellikle de aile kavramını zedeleyen yarışma türü programlar, iyi eğitilmemiş ve yeterince sorumluluk duygusu kazanamamış bazı gençlerin kötü etkilenmelerine neden oluyor. Son günlerde bunun örnekleri sıklıkla görülmeye başlanmıştır. Daha çocuk yaşındaki bu gençleri, bu kötü işlerde kullanmak üzere çeteler oluşturulduğu gözlenmektedir. Ülkemizi bölmeyi amaçlayan bazı şer örgütlerinin küçük yaştaki çocukları yaşadıkları yerlerden alarak büyük kentlerimize götürmeleri bunun açık örneğidir. Amaçları, vatandaşlarımız arasında huzursuzluk ve panik yaratarak, ülkemizi kargaşa ortamına sürüklemektedir. Çünkü, böylece emellerine bir adım daha yaklaşmış olacaklardır.
Basınımız bu çeşit haberleri yaparken bile çok dikkatli davranmak zorundadır. Zira, verilen haberler bu aşağılık kişi ve kuruluşlara propaganda malzemesi olmamalıdır. Sorumsuzca yapılan, eleştirmekte olduğumuz bazı programlar bu kesimin işlerini kolaylaştırmaktadır. Bir süre önce, bir çete tarafından İstanbul’a götürülmekte iken Malatya’da yakalanan bu gençlerden bazılarının, gazetecilerin sorularına verdikleri “Mafya olmak için gidiyorum” yanıtı, bir taraftan bu görüşümü desteklerken, bir taraftan da bu konuda duyulan endişeleri arttırmaktadır. Bu tür yanıtlar; mafya olayları ve şiddeti çağrıştıran yapıtların gençler üzerinde ne denli kötü etkileri olduğunun ve onları bu şeylere nasıl özendirdiğinin kanıtı sayılmalıdır.
Burada, kendiliğinden ortaya çıkan bir gerçek daha var: bu çocukların, toplandıkları ve belki de eğitime bile tabi tutuldukları illerde yakalanamayıp, geçtikleri yol üzerinde bulunan illerin emniyet örgütleri tarafından yakalanmaları. Bu da işin düşündürücü diğer bir yanı. Demek ki, kaynak durumunda olan illerde yeterli denetim yapılmıyor. Bunda kasıt aranması söz konusu olmasa bile, bu konuda gereken dikkat ve özenin gösterilmediği akla geliyor. İçişleri Bakanlığımıza bu konuda bir hatırlatma yapma gereğini duydum.
Konuyla ilgili yazılacak daha çok şeyler var. Ama bu günkü makalemle burada sonlandırmak istiyorum. Yaşanan olumsuzluklar gittikçe daha büyük boyutlar kazanıyor. Gereken önlemlerin alınması zamanı gelmiştir. Daha fazla olumsuzlukların yaşanmasına halkımızın tahammülü kalmamıştır. Bu konu tamamen siyaset dışı ele alınmalıdır. İktidar, muhalefet, basın, üniversite, sendika, demokratik kitle örgütleri, her türlü ön yargılı yaklaşımları bir tarafa bırakarak el ele vermeli ve çözüm yollarını aramalıdır. Ulusal bir sorun olarak ortaya çıkan konular, ulusal bir birlik ve uzlaşma ile ele alınmak zorundadır. İş işten geçmeden gerekenler yapılmalıdır.
Esenlik dileklerim ve saygılarımla…