Dr. Sadık Özen,
Mersin’de meydana gelen çirkin “Bayrak Olayı”nın başladığı yerde bitmeyeceği sanılıyor. Duruma bakılınca; bu olayın arkasında, yenileri tezgahlanan daha büyük olayların saklı olduğu anlaşılıyor. Çünkü; bu olay, zamanında gerçek boyutlarıyla ele alınmamış ve üzerinde gereği kadar durulmadan, sanki basit bir provokasyon mu? gibi nitelendirilip geçilmiştir. Bundan bir ay kadar önce, bu konuyla ilgili olarak kaleme almış olduğum yazımda, bu olayların bir provokasyon olabileceği kadar, gerçekleştirılmek istenen sinsi bir planın ilk denemesi ve belki de ilk adımı olabileceğini yazmıştım. Mersin’de oldu-bitti gibi görünen olaylar kısa bir süre sonra Trabzon’da patlak verdi. Hem de daha büyük boyutlarda. Hem de bu defa linç girişiminde bulunulacak şekilde. Emniyet birimlerinin basiretli ve başarılı çalışmaları sayesinde, kazasız belasız atlatılan ve ulus olarak hepimizin yüreğini hoplatan ilk olaylardan sonra, Trabzon’da aynı olayların ikinci kez tekrarlanmak istemesi oldukça düşündürücüdür. Arka planda, bunları organize eden birilerinin olduğu anlaşılıyor. İyi tanınarak gereken önlemler alınmadıkça, bu durumlar devam edeceğe benziyor. Üstelik, başka illere sıçraması bile söz konusu olabilecektir. Olayları yaratan güçler son derecede akıllı ve kurnazca hareket ederek, olayların seyrini değiştirdiler ve yepyeni bir gündem oluşturmayı başardılar. Kısa süre içinde, bayrağına sahip çıkanlar suçlu gibi gösterildi ve provokasyonun bu kesimden geldiği kanısı uyandırılmaya çalışıldı. Karşılarında da; gerçek provokatörler, haksız yere saldırıya uğrayan masum insanlar olarak gösterildi. Bu arada, “Derin Devlet” söylemleri de gündeme getirildi. Bütün bunlar büyük bir oyunun parçalarıdır.
Öncelikle ele alınması gereken konu şu olmalı: Niçin Mersin, niçin Trabzon ve niçin linç olayı? Olayın bu yerlerde ve bu boyutlarda başlatılmasının nedenleri olmalı. Önce Mersin’den başlayalım. Güney Anadolu’nun bu güzel kenti, Kıbrıs’ın tam karşısında ve oraya en yakın mesafedeki ilimizdir. Özellikle son yıllarda, yurt içinden büyük göç almış ve etnik yapısı büyük ölçüde değişime uğramıştır. 1980 öncesi, kurtarılmış bölge diye ilan edilmeye çalışılan bu ilimizde birtakım tatsız olaylar yaşandığı belleklerden silinmemiştir. Türkiye üzerinde oynanmak istenen oyunlar için bu ilin pilot bölge yapılması konusunda kuşkular vardır. Burada yaşanan bayrak olayının birkaç masum çocuğun üzerine yüklenmek istenmesi hiçbir şekilde inandırıcı olamaz. Zira, masum olarak nitelenen bu çocuklar, yaşlarının küçük oluşunun getirdiği dokunulmazlıktan yararlanarak, izinsiz ve yasa dışı gösterilerde, kapkaççılık olaylarında ve daha birçok olumsuzluklarda araç olarak kullanılmaktadır. Bunu görmemek için, ancak kör olunması gerekir.
Trabzon’a gelince; bu ilin seçilmesinde Karadeniz halkının heyecanlı yapısının önemli etkenlerden biri olduğunu sanıyorum. Zira, bu yöre halkı, hem ulusal değerlerimiz açısından yoğun duygulara hem de çabucak alevlenen bir ruhsal aktiviteye sahiptir. Bu bölge üzerinde, tarihimizin çok eski devirlerinden beri hak iddiasında bulunanların olduğu bilinmektedir. Bu da ikinci ve önemli bir etkendir. Ayrıca, son yapılan araştırmalarda, burada, çok zengin petrol yataklarının olduğu saptanmıştır. Bu ise başka bir etkendir.
Bütün bunlar bir araya getirildiğinde, ülkemizde yaşatılmak istenen olumsuzluklarda Trabzon ilinin neden seçildiği kolayca anlaşılabilir. Bereket versin ki, çıkarılmak istenen ikinci olay da birincisi gibi, daha büyük boyutlar kazanmadan bastırılmıştır. Dileriz bundan sonra yeni olumsuzluklar yaşanmaz.
Bu olaylar kadar önemli olan şey, kendisine “Aydın” adını veren bir kesimin, bu olayları ele alması ve değerlendirmesindeki tutumudur. Bu kişiler, kamuya açıkladıkları bildiriler, bazı gazete köşe yazılarında yazdıkları makaleler, yerli ve yabancı haber ajanslarına verdikleri beyanatlarla, ulusal değerlerimizi koruma inancında olan insanlara karşı yoğun bir saldırıya geçtiler. Bayrağına sahip çıkanları ağır milliyetçilikle suçladılar. Genelkurmay Başkanlığı’nın bayrağımızı koruma konusundaki kararlı beyanatlarından bile rahatsız oldular. Olayın, dış etkenlerden değil de, ülke içinden; devlet, hükümet ve ordu eliyle yapılmış olduğu konusunda şüphe uyandırıcı, hatta açıkça ithamlarda bulundular. Bu sayın aydınlar, ulusal değerleri koruma çabasındaki insanlara ruhsal baskı yaparak, onlara karşı bir çeşit linç girişiminde bulunuyor ve bu girişimlerini daha da yoğunlaştırarak sürdürüyorlar. Yarınki makalemde bu konuya devam edeceğim.
13 Nisan 2005
Konyaaltı Gazetesi – Antalya