Dr. Sadık Özen,
Bir ülkede; aydın denilen kesim, ülke ve toplum yararına fikirler üreten, bu fikirlerini halkla paylaşan, ülkenin huzurlu bir ortamda yaşamasına katkıda bulunan, anayasal düzen içinde eğitici, öğretici ve aydınlatıcı görev üstlenen elit insanlar topluluğudur. Bu kesimin; toplum üzerinde etkili olabilmesi için, vatandaşlar arasında ayrım yapmayan, taraf tutmayan ve yansız bir tutum izlemesi, demokratik hukuk devletinin kurallarını, insan hak ve özgürlüklerini içine sindirmesi gerekir.
Ülkemizde; Atatürk ilkeleri doğrultusunda hareket ederek, Laik Cumhuriyetimizin korunması, bütün vatandaşlar kadar aydınlarımızın da görevidir. Aydınlarımız bu görevlerini yerine getirirken, bütün vatandaşlarımıza örnek olmak ve öncülük etmek zorundadırlar. Bunları yaparken, ulusumuza, devletimize, ordumuza, ulusal değerlerimize saygılı olmakla, birlik ve beraberliğimizin korunmasına çaba göstermekle yükümlüdürler. Bunları yerine getirmeyen bir aydın kesimden söz edilemez. Ulusunu, devletini, ordusunu dış ülkelere jurnalleyen insanlar topluluğuna aydın kesim denemez.
Aydın sözcüğünü kişiler kendi kendilerine de edinemezler. Çünkü, aydın olmak için okumuş olmak, toplumun üst kesiminde görev almak veya üniversitede kürsü sahibi olmak da yeterli değildir. Aydın insan ve aydınlar topluluğu bütün bunların üstünde çok önemli ve çok değerli bir kavramdır. Sayılan özellikler yanında, iyi insan olmayı, doğayı ve insanları sevmeyi, olumlu düşüncelere sahip olmayı, yıkıcı değil yapıcı olmayı, toplumu olumsuz değil olumlu etkilemeyi, ayrılıkçı değil bütünleştirici olmayı, tüm insanlara eşit davranmayı ve paylaşmasını bilmeyi gerektirir. Bu nitelikleri taşıyan insanlar gerçek aydınlardır.
Konuşmaları, hareketleri, önerileri toplum üzerinde etkili olur. Kişilikleri örnek alınır, yolları izlenir, arkalarından gidilir, söylemleri dinlenir ve istekleri yerine getirilir. Bu açıklamadan sonra, şu bizim kendisine aydın diyen kesimden ve yayınladıkları bildiriden söz edelim. Ancak, daha önce, Mersin ve Trabzon illerimizde yaşanan olayları ve yapılmak istenen linç girişimlerini ele alalım.
İçinde insanlık duygusu taşıyan hiç kimse, suçlu ve kusurlu da olsalar linç olayını onaylayamazlar. Çünkü, bu tamamen insanlık dışı bir davranıştır. Yasalara karşı suç işleyenler yargı önüne çıkarılır, yargılanır ve suçları sabit görülürse, yasaların öngördüğü cezaları alırlar. Hiç kimsenin, hiç kimseyi kişisel olarak ve barbarca cezalandırmaya hakkı yoktur. Bildiride yer alan bu konuyla ilgili bütün fikirlere aynen katılıyorum.
Ancak, devlet, bayrak, ordumuz hakkında olumsuz şeyleri çağrıştıran her türlü söylemin karşısındayım. Ulusa sağduyulu olma çağrısında bulunanlar; bayrağımız saldırıya uğrarken, yapılan toplantılarda İstiklal Marşımız okunmazken, bölücü sloganlar atılarak sokaklarımız ve meydanlarımız kirletilirken, askerlerimiz kurşunlanıp polislerimizin üzerine saldırılırken neden sağduyuda bulunma çağrısı yapmadılar. Derin devlet derken neyi kastediyorlar? Derin devlet nedir? Bu derin devleti kendileri mi kurdular? Eğer kastettikleri, ülkemizi, topraklarımızı ve egemenlik haklarımızı koruyabilmek için ordumuz tarafından kurulmuş ve özel olarak yetiştirilmiş birimlerse, bunlara dil uzatmaya asla hakları olamaz.
Zaten, kendi kendilerine aydın ismi takan bu insanlar, fazla ciddiye alan ve yanlış tutumlarını onaylayarak peşlerinden giden, yandaşları dışında kimse yok ki…
14 Nisan 2005
Konyaaltı Gazetesi – Antalya