Dr. Sadık Özen
RTÜK Başkanı Sayın Fatih Karaca’nın, bazı televizyon kanallarında oynanan oyunlarla ilgili olarak yaptığı konuşma ve açıklamalar, ülkemizde yeni bir gündem oluşmasına vesile oldu. Karaca’nın iyi niyetle ve görevi gereği ileri sürdüğü hususlar, birilerince yanlış algılanmış görünüyor. Bazı gazeteler attıkları süper manşetlerinde konuyu “Basına sansür” noktasına getirdiler ve çıkardıkları yaygarayla, yarattıkları olumsuzlukları örtbas edebilme çabası içinde çırpınıp duruyorlar. Ama, çırpındıkça batacaklar. Çünkü, kamu vicdanı denen bir şey vardır ve sırası gelince haklı ile haksızı birbirinden ayırır.
Ben, Ekim/2004’te yayımlanan “Bireysel ve Toplumsal Yozlaşma” isimli kitabımda, Sayın Karaca’nın bugün gündeme getirdiği konulara değinmiş ve bazı örnekler de sunmaya çalışmıştım. Yaptığım eleştiriler arasında TRT Kurumu da vardı. Bu kitabımda yer alan “Medyatik Yozlaşma” isimli bölümde bakın neler yazmışım: “Yaşanmakta olan her türlü bireysel ve toplumsal yozlaşmada gazete ve televizyonların etkileri var. Ekranlar, ciddi sorunlar yerine, tamamen sekse dayalı ve sorumsuzluk örneği programlara açık.” “Oradan oraya kuyruğunu sallayıp gezen dişi kedilerin arkasında onlarca magazin gazetecisi koşturup duruyor. Dişi kedi o kadar şımartılmış ve o kadar kendinden emin ki, işine gelmeyen küçücük bir harekette dişlerini gösterip mırnavlıyor ya da karşısındakilerin üzerine saldırıyor.”
Bu eleştirilerim şöyle devam ediyor: “Reyting sağlama amaçlı bu tür programlar; sosyal, kültürel, ahlaki, ekonomik, hukuksal, sağlık ve eğitimle ilgili her türlü sorunların önüne geçiyor. Ülkenin gündemi bunlarla belirleniyor ve ciddi konuların, bu suretle gündemden düşmesine neden olunuyor. Sanatçı veya manken unvanına sahip bazı kişilerin, özellikle de kadınların veya genç kızların: sevgilileri, villaları, arabaları, saçları, makyajları, dudaklarının boyası ve iç çamaşırlarının rengi konuşuluyor. Kimin kiminle flört ettiği, kimlerle öpüştüğü, kiminle yattığı, hangi gece kulüplerinde sabahladığı, hayat arkadaşıyla nasıl kıskandığı veya ona nispet yaptığı, hangi marka jeepe bindiği, kaçıncı villasını aldığı, kaç düşük yaptığı ve bunlara benzer daha birçok konu bu gündemin maddeleri.”
Yazının ilerleyen bölümlerinde RTÜK ve TRT’ye de yer verilmişti. Bakın nasıl: “Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, bir RTÜK Başkanı çıkmış, ekranlardaki olumsuz görüntülerle ilgili olarak ‘Ekran karartma’ yerine ‘Program kaldırma’ cezası verileceğinden söz etmişti. Ama, adamcağızın ömrü vefa etmedi. O ayrılsa bile, aldığı bu karar uygulanabilirdi. Acaba, ne oldu da bu uygulamadan vazgeçildi. Yoksa bu şeylerde de Avrupa Birliği kriterleri mi etkili oldu?”
“Görüntülü veya görüntüsüz yayın kuruluşları arasında TRT’nin ayrı bir yeri vardı. ‘Vardır’ yazacaktım sonra vazgeçtim. Çünkü. Artık o özelliği gerilerde kaldı. Reyting uğruna TRT özel televizyon kuruluşlarıyla yarışa girdi. Oyunu kendi kurallarına göre değil de özel kanalların kurallarına göre oynamayı yeğledi. Çıplaklıksa çıplaklık, şamataysa şamata, gırgırsa gırgır, reklamsa reklam. Oysaki, T.C. Devleti’nin resmi yayın kuruluşu olarak TRT’nin önemli görevleri vardır. TRT başlı başına bir ekoldür. Her türlü kültürel ve sanatsal etkinliklerin öncülüğünü yapması gerekir.” TRT ile ilgili eleştiriler ve ondan beklentiler sıralandıktan sonra: “Amerika ve Avrupa ülkelerinde bu tür yayınların yapılması doğaldır. Çünkü, onların gelenekleri ve aile yapıları içinde bunlar yadırganmaz. Ama, biz Türk toplumuyuz. Bizim, kendimize göre örf ve adetlerimiz var. Bunları korumak zorundayız. Böyle devam ederse, bir gün gelir moral değerlerimizi tümüyle yitiririz.”
Kitabımdaki Medyatik Yozlaşma bölümü aşağıdaki paragrafla sona eriyor. “RTÜK’e yapılan şikayetlere gelince; insanların görüşleri doğrultusunda görüş bildirmeleri ve şikayetleri yanında kişisel hakları yanında toplumsal ve sanatsal bir değeri var. Ve bir yerde de bir hak arama örneği. Ancak, bu şikayetlerle ilgili olarak RTÜK ne yapmıştır. Bence işin önemli olan bir yanı da budur. RTÜK, üç veya altı aylık ya da yıllık bültenlerle bu şikayetleri ve bu konuda ne gibi işlemler yapıldığını kamuya duyurmalıdır. Böyle bir uygulama, kuruluşları rahatsız etmeyen nitelikte bir denetleme anlamı da taşıyabilir ve sonuçları itibariyle yayın hayatımıza yararlı katkı sağlar.”
Bu yazdıklarımdan, Sayın Karaca’nın şikayetçi olduklarından bahsettiği vatandaşlar arasında benim de olduğum apaçık anlaşılıyor. Ne benim, ne de şikayetçi olan diğer vatandaşların amacı, şu veya bu televizyona zarar verilmesi veya basına sansür uygulanması değil. Bizler, sadece, Türk olma kimliğimizle sahip olduğumuz etik değerlerimizin korunmasını istiyoruz. Nitekim, Karaca’nın eleştirileri, rahatsız olanlardan çok daha büyük bir vatandaş kitlesini memnun bıraktı ve de umutlandırdı. Yarası olanlar ise gocundu.
Bu konu ile ilgili olarak yazacaklarım bitmedi. Yarın kaldığım yerden devam edeceğim.
8 Mart 2005 Konyaaltı Gazetesi – Antalya
* * *
REYTİNGİN GÜCÜ
ETİK DEĞERLERİ UNUTTURDU
Dr. Sadık Özen
Sayın Karaca’nın konuşmasından sonra, basın mensupları arasında konuyu ihtiyatla ele alanlar ve hatta olumlu karşılayanlar oldu. Aklı başında birçok köşe yazarı etik değerlerin korunması gereğini savundular. Reytingciler ise, bu işe çok fena bozuldular. Sanki hemen ertesi günü basına sansür uygulaması başlıyor gibi başlıklar atıldı ve sözü edilen programların aldıkları reytinglerden söz edilerek, Karaca vatandaşın isteklerine karşı çıkmakla ve vatandaşa saygısızlıkla suçlandı. Aksine; vatandaşların şikayetlerini kale almamak görev ihlali olurdu. Zira, bu konunun gündeme getirilmesi artık kaçınılmaz olmuştu. Bundan dolayı Sayın Karaca’yı yermek değil kutlamak gerek.
Doğrusunu isterseniz, Türk örf ve adetlerine ters düşen bu programlar için, bu derecede yaygara koparılacağı hiç aklıma gelmezdi. Demek ki, reytingin gücü bazı insanları ulusal değerlerden bu kadar uzaklaştırabiliyor. İşte bu durum, yani çıkar uğruna ilkelerde meydana gelen bu yozlaşma, en az bu programlar kadar tehlikeli. Zira, bu programlarda yaşananlarla, onları savunanlar, moral değerlerimizin yitirilmesi açısından özellikle gençlerimize kötü örnek oluyorlar.
Bu abuk sabuk programların büyük reyting sağladığı doğrudur. Nedeni, vatandaşların ilgisini çekecek daha iyi nitelikli programların üretilmeyişidir. Bunun sorumlusu, kültürel değerleri korumak yerine, kolayı seçen yönetici ve yapımcılardır. Günümüzde, her geçen gün biraz daha ileri boyutlar kazanan, tamamen Makyavelist bir zihniyet oluşmuştur. Bunun sonu kesinlikle iyi olmayacaktır. Faturası ise, gelecekte toplumun tümü tarafından ödenecektir. Malum, kurunun yanı sıra yaş da yanar. Bu itibarla, Sayın Karaca’nın bu çıkışı, bir anda toplumda umut tohumlarını yeşertti.
Yaşanan olumsuzlukları tek başına RTÜK Başkanı’nın düzeltmesi beklenemez. O sadece bir görevlidir ve görevi gereği yetki sahiplerini uyarmıştır. Ben de, aylar önce bir vatandaş olarak bu görevi üstlenmiştim. Şimdi ise bir Karaca çıktı ortaya. Yapılan şey aynıdır. Bir süre sonra, bu fikirleri savunan başkaları da olacaktır. Bu süreç başlamıştır artık. Bu ulus, reytingden çok daha önemli şeyler olduğunun değerlendirmesini yapabilecek güçtedir. Demokrasi zedelenmeden, insan hak ve özgürlüklerinin korunması ve de demokratik hukuk devletinin kuralları içinde kalınarak, gereken önlemlerin alınması mümkündür. Basına sansür getiriyor diye, Karaca’ya veryansın etmenin bir anlamı yoktur. Bu ülkede, birkaç yaygaracıya pabuç bırakmayacak bir devlet ve bu devleti koruyabilecek güçte bir ulus vardır.
Hiçbir şekilde, bu programları izleyen vatandaşları kınamıyoruz. Çoğunluk; beğendiği için değil, izleyebileceği daha güzel bir program bulamadığı için izlemek zorunda kalıyor bunları. Bazıları da daha nelerin olacağını merak ediyor. Benim gibi kitabına veya makalesine malzeme toplayanlar da var. Sebepler ne olursa olsun bu programlar izleniyor ve topluma kötü örnekler vermekte devam ediyor. Beğenmeyen başka bir kanala geçsin önerisi, çok basit ve hiçbir değeri olmayan kolayı seçme yoludur. Sokak ortasında galiz küfürlerle yapılan bir kavgayı seyreden de çok olur. Ama, bu durum seyircilerin orada gördüklerini ve duyduklarını tasvip etmeleri anlamına gelmez. Yani reyting meselesi her zaman için büyük bir anlam taşımaz ve bazen bu kadar basit nedenler de reyting yaratabilir. Son günlerde, kaçak rakı içerek ölen vatandaşlarımızın, bilinçsiz hareketlerini buna örnek olarak gösterebiliriz. “Canım, alıp içmeselerdi” demek vicdani bir yargı olabilir mi? O takdirde; vatandaşlık duygusu ve devletin varlığından nasıl söz edilir?
Konunun bu derecede olumsuzlukla ele alınmasının bir başka nedeni daha olabilir diye düşünüyorum. Malum olduğu üzere, Sayın Karaca, bu görevine Cumhurbaşkanı’nın vetosuna kadar varan büyük tartışmalardan sonra getirilmiş bulunmaktadır. Karaca yerine, aynı şeyi yapan bir başkası olsaydı, acaba konu bu kadar olumsuzlukla ele alınır ve karşı çıkılır mıydı bilemiyorum. Ama, ben işin bu yönünü hiç hesaba katmadım. Ortada, her yönüyle bilinen bir konu ve yaşanan olumsuzluklar var. Bu konu, geçmişte yaşananlar bir tarafa bırakılarak, görünen boyutları içinde ve tamamen siyaset dışı ele alınmalıdır. Çünkü, etik değerlerimiz ve geleneklerimiz, ulus olarak, siyasi görüşlerimiz ne olursa olsun hepimizin ortak paydasıdır. Onları korumak ise hepimizin görevidir.
09 Mart 2005 Konyaaltı Gazetesi – Antalya