Son yıllarda ve hele de son aylarda hırsızlık ve kapkaççılık olaylarında büyük bir artış gözleniyor. Ülkemizde, bir cep telefonu veya bir çantayı gasp etmek için, sonu cinayet işlenmesine kadar varan berbat bir tablo oluştu. Halk, özellikle de kadınlarımız büyük bir tedirginlik içinde ve huzursuzlar. Bir gün sıranın kendilerine de geleceğinin korkusunu yaşıyorlar. Gün geçmiyor ki, yeni bir hırsızlık, gasp ve kapkaççı olayı yaşanmasın. Sayın Başbakanımız, durumun abartıldığı kanısında olduğunu beyan ederek halkın kendilerince önlem almaları için uyarıda bulundular. Halkımız geçmiş yıllarda bu tür şeylere alışık olmadığı için konu biraz abartılıyor olabilir. Bunda basın-yayın organlarımızın olayları aktarma biçimlerinin de bir ölçüde rolü olduğunu kabullenmek gerekiyor. Ancak, yaşananlara bakılırsa, durum gerçekten vahim.
Bundan iki ay kadar önce, Avustralya’dan tatilini geçirmek için kızıyla birlikte Antalya’ya gelen bir bayan yurttaşımızı muayene için evlerine gitmiştim. Karın ağrısı, bulantı ve kusmadan yakınıyordu. Muayenesinde hiçbir patolojik bulguya rastlamadım. Biraz soruşturunca, yakınmalarının tamamen psikolojik olduğunu anladım. Büyük bir panik atak içindeydi. Televizyonlardan izledikleriyle büyük bir korkuya kapılmıştı ve sokağa çıkmaktan korkuyordu. Ona, olayların Amerika ve Avrupa’nın birçok ülkesinde görülenlerden daha fazla olmadığını anlatarak teselliye çalıştım. Biraz dikkatli olmaları koşuluyla rahatça sokağa çıkabileceklerini söyledim. Rahatladı, dediklerimi yaptı ve çok şükür başlarına kötü bir olay gelmeden Türkiye’den ayrıldılar.
Zaten, Başbakan uyarıda bulunmasa bile, yaşanan olumsuzlukların ileri boyutlar kazanması nedeniyle, halk birtakım önlemleri kendiliğinden almaya başladı bile. Kimileri, çanta kullanmayarak; para, kimlik, ehliyet ve kredi kartlarını iç çamaşırlarının içinde taşıyor. Bu arada, bazı tasarımcılar tarafından, boyundan askılı ve bele bağlı çanta modelleri geliştirildi. Üzerinde bayıltıcı sprey veya enjeksiyon taşıyanlar da var. Kimileri ise bıçak veya tabanca taşıyor, sırası gelince bunları kullanıyor ve başını çantasını kaptırmaktan daha büyük belalara sokuyor. Kendince önlem alanlar arasında silahını kullanıp katil olanlar bile çıkıyor. Nefsi müdafaa yaptı diyerek işin içinden sıyrılabilenler olduğu gibi, nefsi müdafaa yaptığını ispatlayamadığı için yıllar yılı hapislik cezası alanlar da var. Eğer, herkes kendi önlemini almaya kalkar, bu işlerin ölçüsü kaçırılacak olursa, en az kapkaççılık ve hırsızlık olayları kadar ve hatta bunlardan bile daha kötü şeyler yaşanabilir. Örneğin, nefsi müdafaa maskesi altında, aralarında kan davası olanların birbirlerini yok etme yolu dahi açılabilir.
Gereken önlemlerin etkin bir biçimde alınması ancak devletin işidir ve devletin asli görevlerinin en başında gelir. Aksine bir durum, ülkede yeni olumsuzluklar ve kargaşa yaşanmasına neden olur. Konu daha ciddi boyutlarda ele alınarak, gerekirse yeni yasal düzenlemeler yapılması yoluna gidilmelidir. Nitekim, Sayın Başbakan’ın başkanlığında, İçişleri Bakanı, Emniyet Genel Müdürü ve bazı büyük il valilerinin katılımı ile bir toplantı düzenlendi ve bir dizi önlemlerin alınması kararlaştırıldı. İnşallah, bu görüşmelerden hayırlı sonuçlar alınır.
Bu olayların oluşu kadar, nedenleri ve nereden kaynaklanmış oldukları önemlidir. Bence, araştırılması gereken en önemli konu budur. Zira, hastalığa iyi bir tanı konulmadan tedavi yapılma olanağı yoktur. Bu yönüyle konu derinlemesine bir araştırmayı gerektirir. Köklü çözüm, ancak o zaman bulunabilir. Olaylar sokakta geçiyor olsa da, sokağa gelinceye kadar geçen bir aşama vardır. Bu; eğitimci, sosyolog, psikolog, ekonomist, siyasetçi, basın mensubu, meslek odaları, sivil toplum örgütleri, din adamları ve hukukçuların birlikte ele almaları gereken bir konudur. Geçici bir kriz masası oluşturularak veya atılan birkaç nutukla geçiştirilemez. Önce olaya neden olan sebeplerin gerçekçi bir biçimde tahlili gerekir. Alınması gereken önlemlerin saptanması ise daha sonra gelir.
Yüzeysel bir bakışla bile bazı gerçeklerin görülebilmesi mümkündür. Ben kendimce, fikir jimnastiği ve bazı çalışmalar yaparak durumu saptamak istedim. Bu bağlamda, içinde, yaşanan olumsuzlukların nedeni olarak gördüğüm hususları içeren bir kitap yazdım. “Bireysel ve Toplumsal Yozlaşma” adını verdiğim bu kitabım, içinde yaşadığımız bu dönemde, gerçekçi bir yaklaşımla, toplumumuzda yozlaşma yaratan olumsuzlukların ele alındığı bir yapıttır. Bununla yetinmeyerek, bu defa da, konuyu makaleler yazarak gazete sütunlarına aktarmaya çalışıyorum. Bu toplumun bir bireyi olarak, bu tür çalışmaları vatanıma karşı bir görev borcu saydığımı vurgulamak isterim. Önemine binaen, çeşitli yönleriyle ele alacağım bu konuya yarın da devam edeceğim. Saygılarımla.
—